Odatv'nin, sadece adı değil görüntüsünün de 'müstear' olduğunu düşündüğüm yazarı Asiye Güldoğan Cemal Uşşak'ın FETÖ için büyük kayıp olduğunu anlattığı bir yazı yazmış.
Neden büyük kayıp?
Cemal Uşşak yurtdışına kaçtıktan bir süre sonra öldü. Ölmeseydi bugün FETÖ'ye bir faydası mı olurdu ki büyük kayıp?
Müstear yazar, Uşşak'ın her kesimle ilişki kurma kabiliyetinden yola çıkarak herhalde, "büyük kayıp" nitelemesi yapıyor.
"Solcularla görüştüğünde, aslında o günlerde destekledikleri Ak Parti’yi, Erdoğan’ı eleştiriyor, Erdoğan, bazı bakanlar ve milletvekilleri hakkında özel bilgiler paylaşarak 'Gerçekte hükümetten çok memnun olmadıklarını, Hocaefendi’nin aslında Tayyip’i çok eleştirdiğini, kibirli bulduğunu' söylüyor; hükümet kanadından birileriyle görüştüğünde ise ne kadar Ak Partili olduklarını, 'Hocaefendi’nin Tayyip Bey’e çok dualar ettiğini, her gece kalkıp hususi dua etsek bile az gelir dediğini' söylüyordu."
***
Cemal Uşşak üzerinden tarif ettiği bu kabiliyet, tam da FETÖ'nün gizli amaçlarını tatbik için takip ettiği takiyye yöntemini anlatıyor. Odatv'nin ve Kemalist cenahın söylemekten hiç geri durmadıkları "Bir zamanlar aranız çok iyiydi" tezini de bu gerçek çürütüyor. FETÖ'nün, ABD ve İsrail dışında hiçbir güçle arası gerçek anlamda iyi olmamıştır. Erdoğan ve AK Parti ile de esasında hiçbir zaman iyi olmadı. Erdoğan da onlardan hazzetmedi.
28 Şubat'ta takındıkları tavır, içi dışı bir siyasetçi olan Erdoğan için asla tasvip edilebilir değildi. Onlar da zaten Erdoğan'ın bu dik duruşundan, kendi doğrularını pazarlık masasına çıkarmayan ilkeli tavrından hazzetmiyordu. Özellikle de Filistin-Gazze konusunda FETÖ'nün yaklaşımı ABD-İsrail-Neocon çizgisinin karbon kopyası gibiydi. İslam dünyasının sorunları umurlarında bile değildi.
Mavi Marmara hadisesi sırasında hükümet, zor durumda kalmış olsa da, bir devlet ciddiyeti ile ve vatandaşlarını kaybetmiş olmanın verdiği sorumlulukla olaya yaklaşırken FETÖ medyası ve Gülen, İsrail'i haklı bulan bir yaklaşım sergiledi ve o günden itibaren Erdoğan'dan bir an evvel kurtulmak için çalışmalara hız verdi.
***
Cemal Uşşak gerçekten de FETÖ'nün karakterini çok iyi temsil eden biriydi. Yıllarca Kürt düşmanlığı yağmış, güya takipçisi oldukları Said Nursi'nin Kürdiliğini dahi örtbas edecek kadar Kürtlerin yaşadıkları sorunlara bigane kalmış, hükümetin yürüttüğü çözüm sürecini sabote etmek için elinden geleni ardına koymamış olan FETÖ adına, "İslamcılar Kürt meselesinde sarfınazar etti" sözleriyle hem özeleştiri yapıyormuş pozu verip hem de Kürt sorunuyla öteden beri ilgili olan mütedeyyin insanları töhmet altında bırakmayı aynı anda başararak PKK-FETÖ işbirliği sürecini başlatmak da yine Cemal Uşak'a verilmiş bir görevdi.
Uludere'deki hadisenin bir FETÖ işi olduğuna dair artık kimsenin bir şüphesi yok herhalde. Ama Cemal Uşşak her ortamda ellerini ovuşturarak "Maalesef talimatı Başbakan verdi" diyordu.
"Yezid" kelimesini ilk dolaşıma sokan da oydu.
Akil İnsanlar Heyetinde görev yaptığı sırada katıldığı bir TV programında reklam arasında "Heyetin Kürt sorununu çözmek için değil halkı başkanlık sistemine ikna etmek için kurulduğunu" iddia edecek kadar da aleni yalan konuşabiliyordu.
Yalan söylemek ne mi? Bir FETÖ'cünün en iyi yapması gereken şey.
***
FETÖ davalarında kararlar çıkmaya başladıkça o günleri yeniden hatırlıyoruz. FETÖ ve benzeri yapıların bir daha vücut bulamaması için her bedene girebilen bu karakterin de iyi tahlil edilmesi gerekiyor.
Liberal, sol, Kemalist, muhafazakar her ideolojiden insanı kendi hizmetine alabilecek bir karakter bu. 28 Şubat darbesine karşı çıkarak demokrat kimliğini takınan isimleri "darbe iştirakçisine" dönüştürebilecek kadar da "üst akıl" ürünü bir yapı.
Bu yapıyla mücadeleyi bugüne getirebilmiş olmak Türkiye için gerçekten de ikinci istiklal mücadelesi kadar önemli.