Yıllardan beri her eğitim yazarı gibi her çıkan makaleyi, kitabı okuyup yüzlerce konferans dinledim. Beyaz Zambaklar Ülkesi'nden başlayıp bugüne kadar tüm gelişmiş eğitime sahip örnekleri inceleyip durdum.
Her ülkenin kendi DNA'sına göre bir model geliştirmesi gerektiği aşikâr. Hiçbir başarılı örnek tek başına alınıp da birebir bir başka ülkede uygulanamıyor. Ya ülke ve öğrenci sayısı ölçeği farklı ya diğer parametreler örtüşmüyor.
Herkesin mutabık kalacağına emin olduğum tek bir çıkarım var; o da şu ki biz kendi modelimizi ortaya koymak zorundayız.
Ev Okulum, üzerinde yaklaşık üç yıldır çalıştığım bir proje.
"Çocuğumu okula göndermeyeyim, evde eğitim alsın" fikrine dayalı bir proje mi diye düşünebilirsiniz. Hayır, değil.
Öğretmenlere yönelik eğitim ve seminerlere başlarken şöyle başlıyorum; "Sizler, anne-babaların hiçbir şey yapmadan sadece finansal olarak ihtiyaçlarını karşılayıp geri kalan her şeyi yapması için getirip çocuğunu başına atıp kaçtığı bireylersiniz".
Bir rahatlama, bir gevşeme, bir gülümseme...
Sonra devam ediyorum: "Ama aynı zamanda o anne-babalarsınız da..."
Değerli okuyucu; bizim eğitimin bir bölümünü evin içine sokma zorunluluğumuz var. Sadece çocuk için değil, anne-babayı da oyuna dahil edebilmek için de bu gerekli.
Çocuğunuz ya da çocuklarınız için bir okul seçtiniz ve gönderiyorsunuz. Burası tamam.
- Peki çocuğunuza yıl boyu siz evde neler öğreteceksiniz?
- Ev ödevlerine yardım etmek dışında bir katkı planınız var mı?
- Evde ona anlatacaklarınızın bir müfredatı hazır mı? Yoksa sadece sorularına mı cevaplar vereceksiniz?
- Evde yapacağı projelerin planlaması hazır mı?
- Okul dışı zamanlarda sizinle birlikte yapacağı gezi-gözlem faaliyetlerinin planları belli mi?
Çoğunlukla bu sorulara cevabımız yok.
Oysa eğitim bir planlama işidir. Biz anne-babaların gerçekten hiçbir mesuliyeti, hiçbir görevi yok mu? Eğitimlerini sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na mı bıraktık?
Aslında duygularınıza dokunmayı, biraz da acıtmayı seviyorum yazarken, akşam oturup dizi izleyip telefonunuzla uğraştığınıza dokundurmayı da istemiyor değilim ama hayır, yapmayacağım.
Çünkü eğitim sürekli unsurlarının birbirini suçladığı bir yapıdan kurtulmalı artık.
Anne babadan, baba öğretmenden, öğretmen yönetimden, yönetim üst yönetimden, çocuk hepsinden... Suçlamalarla bir yere varamıyoruz.
Ev Okulum nedir?
Ev Okulum; Ocak ayında başlayan ve bir sonraki Ocak ayına kadar süren, yıllık tatili olmayan, buna ihtiyacı da olmayan bir okul modelidir.
Ev Okulum’da bir sıraya ve bir tahtaya ihtiyaç var. Ama bu bir açılır-kapanır masa ve üç ayaklı bir beyaz tahta da olabilir. Bu yemek masası da olabilir. Ama en azından o bölüm evin okul bölümü olacak. Evi 1+1 ise de bu ortamı portatif olarak sağlanabilir, illa ki dubleks olması gerekmiyor.
Anne-babalar çocuklarına o ay içinde öğretecekleri, anlatacakları "müfredatı" hazırlarlar. Sosyal bilimler ya da fen bilimleri olabilir, eskilerin adab-ı muaşeret dediği görgü kuralları olabilir, tarihi olaylar olabilir, tarihi şahsiyetlerin biyografileri üzerinden okumalar yapmak olabilir. Esas olarak da anne ve babanın kendi uzmanlık alanından, kendi eğitiminden süzdüğü bir müfredat olabilir. Dini ve ahlakî eğitim olabilir. Şiir yazma, hikaye yazma, öykü yazma olabilir. Kişisel muhasebelerini nasıl yapacakları, basit bir mikro finans dersi olabilir.
Kısa ve sürdürülebilir
Bu eğitimin “eğitileni” çocuk gibi görülse de aslında anne-babaya bir eğitmen disiplini kazandırmayı amaçlamaktadır.
Tek sorumluluklarının onları koruyup kollamak, onların iaşesini kazanmak olmadığını hatırlamalarını sağlamak hedeflenmektedir.
Dersler kısa olacaktır ama her gün yapılacaktır.
Ev Okulum’un tatili olmaz, çünkü burada işlenen dersler yorucu, dinlenmeyi gerektirici dersler olmadığı gibi çocuğa “zinciri kırma”mayı da öğretecektir.
Komşuluk ve misafirlik
Şimdi sıkı durun,
Düşünün ki bir misafir geliyor akşam. Gelirken muhtemelen elleri de boş gelmeyecekler, bir poşette birtakım ikramlarla kapınızı çalacaklar. Salona buyur edilecekler, yemekler yenilecek, çaylar içilecek. Çocuğunuzla ilgilenmediğiniz bir akşam geçireceksiniz.
Peki bu senaryoyu, gelen misafiri “misafir öğretmen” gibi şekillendirerek değiştirsek nasıl olur?
Gelen misafir 20 dakikalık bir özel ders için çocuğunuzun “Ev Okuluna” misafir olsa mesela?
Bunun için de gelmeden önce hazırlık yapsa, kendi alanından, kendi bilgi-birikiminden bir küçük sunum, bir müfredat hazırlasa.
Elleri dolu gelmesinden, baklavalardan, pastalardan çok daha güzel olmaz mı?
Bir diğer konu komşular. Düşünün ki, komşular birbirlerinin çocuklarına misafir öğretmen olarak gitseler, hem komşu çocuklarına duydukları sahiplenme duygusu artar. Ara sıra gördüğü bir “başkasının çocuğu” iken “öğrencisine” dönüşür.
Bu konu genişletilebilir, göreceği ilgi ve alakaya göre önümüzdeki yazılarımda derinleştirebilirim. Çünkü sadece anne-baba, komşu değil, akrabalar, velilerin birbirinin çocuklarına eğitim vermesi gibi halka genişletilebilir.
Fazla mı ütopik geldi? Çok mu hayali?
Biz bu “Ev Okulum” projesini devreye sokacağız, küçük bir grup olarak başlıyoruz. Dileyenler bu halkaya dahil olabilir. Deneyimlerinizi sosyal medyada #evokulu etiketiyle paylaşabilirsiniz. Hatta İstanbul’da bikaç aileye “Misafir öğretmen” olarak gidip 20 dakikalık bir özel ders vermekten de mutluluk duyarım, bunu da buradan duyurmuş olayım.
Tekrarlıyorum, bu proje bir oyun, anne-babaları çocuklarının eğitimine yaklaştırma, görevlerini hatırlatma oyunu. Eğitim sadece bakanlıklara, müdürlüklere, daire başkanlıklarına bırakılamayacak kadar önemli.
Devlet okullarını ve kolejleri “Ev Okulum” projesine katılmaya, öğrencilerini bilinçlendirip ailelerinden “Ev Okulum”u talep etmelerini sağlamaya davet ediyorum.
Çocuklar, öğrenciler, gençler, kardeşlerim; eve gidin ve anne-babanıza şunu söyleyin: “Anne, baba. Bana evimizde bir okul yapar mısınız?”
Bu projeyi hep birlikte yapmaya, seneye on bin evde “Ev Okulum” kurmaya var mısınız?
Bana yazın, sosyal medyadan iletişim kurun, e-posta atın, takipte olalım.
twitter.com/omerekinci, facebook.com/omerekinci2, [email protected]