Haftanın etkinliklerinden başım döndü! Sezonun en yoğun günlerini yaşıyoruz. Sezonun açılışını yapan etkinlikler devam ederken onlara yenileri ekleniyor. Özellikle bugünden başlayıp gelecek hafta başına dek İstanbul’da düzenlenecek olan konserin, toplantının, serginin haddi hesabı yok!
Zaten 2. Uluslararası İstanbul Tasarım Bienali, TÜYAP 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ve ARTIST 24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı başlı başına yeterliyken bir de kentin her yanında bir şeyler oluyor! Ben de o seksenlerden kalma boynu büküklükle yıllardır bu duruma alışamıyor, heyecanlanıyor ve seviniyorum!
Bu akşam Tasarım Bienali kapsamında Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda 19.30’da gösterilecek olan Agnes Varda’nın muhteşem belgesel sinema örneği “Les Glaneurs et la Glaneuse / Toplayıcılar”ı görmeyen kalmamalı örneğin! İnsanın topraktan beslenen ve toplu halde üreten ve paylaşan bir canlı olduğunu hatırlatıyor Varda... Tüketim toplumu, Avrupa Birliği standartları, makro ekonomi, finans dünyası vs. derken işin özünü unutmamamız gerektiğini gösteriyor hem de sinemasının bütün yaratıcılığıyla.
Kezban Arca Batıbeki “Manzarasız Bir Oda” sergisini Karaköy’deki İstanbul ‘74’te açtı. Sergide babası Atıf Yılmaz’ın en iyi filmlerinden “Ahh Belinda!”yı Müjde Ar yerine Nurgül Yeşilçay’ın oynadığı 9,5 dakikalık bir versiyonunu izlemek mümkün. Nurgül Yeşilçay’ın başrolünü üstlendiği yeni Erden Kıral filmi “Gece” yarın giriyor vizyona!
İşte böyle zamanlarda İstanbul’da “yaşadığımı” hissediyorum ben! O filmi de izleyeyim, o sergiyi de gezeyim, o konseri de dinleyeyim, o toplantıya da katılayım diye kendini helak ettikçe ‘canlı’ hissediyor insan!Neden derseniz:
Yıl 1983, yaş 14... Bir ergen bir şehirde daha ne kadar sıkılabilir düşünün! Eğer o sıralarda İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde, Devlet ve Şehir tiyatrolarında izlemediğim temsil kalmazdı! Devlet Senfoni Orkestrası konserlerini, üç beş özel özel tiyatronun oyunlarını, yazları İstanbul Festivali’nde bilet alabildiğimiz gösterileri, çoğu yabancı misyonlara ait kültür merkezlerindeki özel programları falan üst üste koyun yine de bir gence kafasını kitaplardan kaldıramayacak kadar zaman kalır. Bir de tabii videoda ne bulursa izlemekten!
Bugünkü The Marmara Oteli’nin alt katındaki balo salonlarında açılan ilk Kitap Fuarlarının heyecanını, telaşını, kalabalığını, bol bol indirimli kitap alalım diye para biriktirdiğimizi dün gibi hatırlarım. Kitap dediğiniz ağırdır, okul çıkışı iki üç tur yapardık almak istediğimiz bütün kitapları alabilmek için... Ki o zamanlar Beyoğlu İstiklal Caddesi’nin Tünel mevkii ABC, Hachette, Dünya gibi gezmeye, dergi karıştırmaya doyamadığımız kitapçılarla doluydu... Osmanbey’deki Sander’e bayılırdım... Her sömestr tatilinde Cağaloğlu’nda bir yayınevi turu atar ve eve kitap depolardım... Yine de fuar bir başkaydı...
Bu haftasonu Kitap Fuarı’na çifte heyecanla koşacağım. Fuar’ın teması 100. yılı nedeniyle sinemamız. Sinema yazarlarının duayeni ve bizzat ustam olan Atilla Dorsay’a Onur Yazarı olarak ödül verildi 10 Kasım gecesi.Bir grup sinema yazarı, bu gururu onunla paylaştık. Dile kolay 50 kitaba imza attı Atilla Dorsay, gezi ve şiir kitapları dahi var! Cumartesi günü de 13.00’te Kitap Fuarı’nda onunla bir söyleşi yapacağız. Aynı saatte kalemi, sinema dışındaki alanlarda da kuvvetli olan Sevin Okyay başka bir salonda edebiyat konuşacak. Atilla Bey ile söyleşimiz bitince koşa koşa Sula Bozis’in yanına gideceğim, “Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar” başlıklı araştırmasından söz edecek sanatseverlere. Sinema yazarı, sinemacı ve edebiyatçı kimliklerine sahip bir başka meslektaşımız olan Rıza Kıraç ise “Sinemamızın Yüzüncü Yılında 100 Yönetmen” kitabını imzalayacak.
Gelin bu haftasonu hep birlikte bir elimiz kitapta bir elimiz filmde sefa sürelim!