Nâmık Çınar adam gibi tartışmayı bilmeyen bir yazar.
Birkaç hafta önce, Başbakan Erdoğan’ın; Sırplara karşı ezilmesinler diye Boşnaklara yapdığı konut yardımını “hovardalık” olarak nitelemesi üzerine, Hükûmet’in bunu “hovardalık” olsun diye değil, zayıf durumdaki ve Müslüman oldukları için Batı tarafından mütemâdiyen haksızlığa mâruz kalan Boşnaklar, Hıristiyan Sırplar tarafından ezilmesinler diye yapdığını belirten bir yazı yazdım.
Çınar bunun üzerine 17 Mart târihinde “Yağmur Adam” başlığı altında benim; “asalak bir atsineği, Erdoğan’ın peşinde menfaat arayan biri, Almanya’nın kerhâne sokaklarında dolaşmakdan Avrupalı olmaya vakit bulamamış bir yaratık, kafasında birkaç tahtası eksik olan bir zavallı vs.” gibi karakter özellikleri taşıyan, hülâsaten pek de matah sayılamayacak bir şahıs olduğum yolunda görüş beyân etdi.
Ben bu yazıya karşılık, müeddebâne bir dille; ömrümde tek bir kere olsun bir kerhâneyi içeriden görmediğimi, üniversite yıllarımın epeyi başından îtibâren ebeveyn parası bile pek nâdiren alan ve hayâtını bizzat kazanan bir insan sıfatıyla asalak sıfatını haketmediğimi, Rahmetli Ecevit ve Rahmetli Türkeş biraz hâriç, hiçbir politikacıyı kısmen bile olsa yakından tanımadığımı, RTE’yi ömrümde tek bir kere ve o da Başbakan olmasından yıllarca önce henüz İstanbul’un Patronu’yken bir tv mülâkâti için gördüğümü, netîceten, kafamda muhtemelen birkaç tahtanın eksik olma ihtimâli dışında hiç bir iddiasının aslı esâsı olmadığını ileri sürdüm ve bu sonuncusuna gerekçe olarak da oturup Çınar gibi pestenkerânî bir yazarın zırvalarına cevab vermekle vakit kaybetmemi gösterdim.
Bu arada “devamlı okuduğum bir yazar değildir” ibâresini de kullandım ki hakkında bir genelleme yapdığım izlenimi doğmasın! Bir yazarın başka bir yazarı devamlı olarak okumaması, mefhûm-u muhâlifinden onu arasıra da olsa okuduğu anlamını da içerir ki bunda bir hakâret kasdı bulunmadığı âşikâredir.
Nâmık Çınar ve ben, Ölümsüz Kemâl Tâhir’in Çorumlu roman kahramanlarından ikisi olsaydık, Nâmık Çınar’ın bunu bir aşağılama gibi algılaması karşısında onu dinleyen bir başka figüre “Sevin Köpoğlusu, bak seni hiç değilse ara sıra okuyormuş.” dedirtirdi.
Neyse...
Nâmık Çınar bu yazıma tek bir kelimeyle olsun karşılık vermedi.
Fakat anlaşılan içinde bir kuyruk acısı kalmış yâhut intikâl süresi fazlaca uzun ki iki gün önce ansızın köpürüp şarlamış ve hem Değerli Sütun Yoldaşım Ahmet Kekeç’e ve hem de bana dâir bir dizi edebsizce lakırdı daha etmiş.
Nâmık Çınar iftirâdan da çekinmeyen fevkalâde problematik bir karaktere sâhib.
25 Nisan târihli metninde benim “Arap, Kürt, Ermeni ve Çingeneleri ırkçı bir nefretle” aşağıladığımı da ekledikden sonra hem Ahmed’e hem de bana böylece bir “ayar” verdiği iddiasıyla yazısına muzafferâne bir edâyla son verirken “parlak” bir finalle sahneyi terkediyor:
SIRADAKİ!!!
Vallâhi, böyle bir yiğidin karşısına çıkmak öyle her ben’im diyenin göze alabileceği iş değil.
Sırada daha kimse var mı bilmiyorum ama varsa bile ağleb-i ihtimâl artık ucun ucun dış kapıya yaklaşarak kendini selâmete atmanın yollarını aramaya başlamışdır.
Benim bütün bunlara karşı söyleyebileceğim tek şey ise şu:
Ahmet adına konuşmak bana düşmez.
O uygun geleni yapacakdır, hattâ belki yapmışdır bile!
Bana gelince, eğer hakkımda ileri sürdüğü iddialardan bir tekini ısbatlayan bir yazımı gösterirse kendisinden alenen özür dilemeye hazırım!
Tam tersine; benim yine bu sütunda yayınlanmış bulunan “21. Yüzyıl Bir Türk-Kürd Yüzyılı Olacak!” başlığını taşıyan yazımı okursa, daha basit Türkçeyle, eğer yazmakdan okumaya da vakit bulabiliyorsa, o kelimelere bulayarak salgıladığı muzahrafatdan utanması gerekebilir.
Aksi takdirde kendisini alçak bir yalancı, nâmussuz bir müfterî, şerefsiz bir subay eskisi ve Bâbıâlî’nin bir yüzkarası olarak îlân etme hakkım da doğar sanırım.
Pek ümîdim yok ama bir kere de şöyle deneyelim:
Bakınız, Nâmık Çınar! (Direkt hitab, muhâtaba son bir şans daha tanıma tavrı, aristokrasinin geleneksel üslûbu)
Siz, isyan suçuyla “Şanlı Ordu”dan kovulmuş bir militer süprüntüsüsünüz. Artık rütbeniz yok; er bile değilsiniz.
Ben ise üstteğmenliğe sicil almış bir teğmen eskisiyim. Yâni o alanda da sizden üstünüm.
Kısacası, siz şimdi, sizde o yürek yokdur ama bilfarz, beni düelloya dâvet etseniz ve ben, satisfactio kuralları uyarınca‚ dengim değil diye reddetsem bile hiçbir şey lâzım gelmez.
Onun için, yol yakınken, siz, iyi bir esas duruş gösterdikden sonra, bir süre ortalıkda görünmeseniz iyi edersiniz.