Başbakan’ın son iki-üç gündür söyledikleri önümüzdeki günler için, ekonomi alanından başlamak üzere, yeni bir yol haritasının ipuçlarını veriyor. Bugün, bu yol haritası, ne kadar konuşmasına yansır bilmiyorum. Ancak, bu kongreye giderken çok ilginç bir durum ortaya çıktı. Başbakan’dan yola çıkarak, iktidara yapılan hem eleştiriler hem de övgüler, paradoksal bir biçimde, bu yeni yol haritasını anlatıyor. Örneğin Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya kadar olan belirleyici alanlarda ‘çıkarlarının’ göz ardı edildiği vb eleştirileri, çok açık olarak Türkiye’de 2007-2008 sürecinde, IMF ile köprülerin atılarak, yağmacı-devletçi oligarşinin egemenliğine son verilmesi övgüsünün ters yüz edilmiş halidir. Tabii bu sonuncusunu tamamlanmış bir süreç olarak görmememiz lazım. Bu anlamda bunun bir övgü olabilmesi için burada daha da adım atılması gerekiyor. Bu ayrı ama bugün bir yol ayrımındayız ve Türkiye, yeni bir Anayasaya ve yeni bir toplumsal uzlaşıya giderken eskinin ‘bize ne olacak’ haykırışı devam edecek. Eskiler, yani asker-sivil bürokrasi, devletçi tekelci sermaye, medya ve bunların ortaya çıkardığı orta sınıflar, bu sınıfların şehirli aydınları, yarı aydınları ve tabii bu katmanların yıllardır oluşturduğu ideolojinin etki alanları... Bunlarla, bu kongreye karar olan süreçte, AK Parti’nin bir ‘zorunlu’ dengesi vardı. Artık bu bitti.
Bu anlamda bugün iktidara getirilen, ‘dış politikada ve ekonomide Türkiye’nin çıkarları dışında adımlar atılıyor’ eleştirisi, Türkiye’nin devlete yaslanarak büyümüş ve onun asker ve sivil bürokrasisi ile ortaklık kurmuş seksen yıllık bir oligarşisinin çıkarları dışında adım atılıyor anlamındadır. Tabii ki burada, dış politika eleştirisi ekonomiye göre daha önde ve belirgin. Örneğin meclisteki muhalefet partileri bütün karşı koyuş kurgularını ekonomiden ziyade dış politika üzerinden götürüyorlar. Belki şu son zamlar dolayımıyla bir iki laf ederler ama o da saman alevi etkisinde olur. Peki, bu niye böyle, çünkü ekonomi-daha önceki yazıda anlattığımız gibi- son statüko dengesini sürdüren bir alandı. Şöyle demiştik: ‘Bir krizden çıkış stratejisi olarak gündeme gelen, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, ağırlıklı olarak TÜSİAD’da örgütlenmiş geleneksel sermayenin de yeniden toparlanmasını sağladığı için, AK Parti, ilk iki dönem, bu yolla, hem eski sermaye ve onun bürokrasisini gözetmiş hem de onu iktidara taşıyan ve politikalarına destek veren yeni dinamiklere, ağırlıklı olarak dayanmıştır. Bu da bir denge oluşturmuştur. Çünkü hem TÜSİAD çevresi hem de yeni ihracatçı sermaye dinamikleri, krize bulaşmadan geminin yüzdürülmesi konusunda uzlaşmak zorundaydı. Bu uzlaşı da, Babacan-Şimşek’te somutlanan geleneksel politikalarla devam ettirilmiştir. Ancak bu denge artık bitti. Örneğin Balyoz gibi dava sonuçları geleneksel sermayenin askeri bürokrasi ayağının tasfiyesinin sonucudur.’
Bu dengenin bitmesi ne anlama gelir. Birincisi bu, Türkiye’de siyaseti belirleyen yeni bir orta sınıf ve bunun ideolojisi demektir. Eski orta sınıf, devlet kapısında odaklanan asker, memur bürokratlar ve bunların ayrıcalıklarına sahip olan kesimler, geleneksel sermaye şirketlerinde iyi maaşlarla çalışan profesyoneller ve bunlara bağlı ticaret yapan girişimci sınıftı. Bu katmanlar, hiçbir zaman, çalışan sınıf(lar) gibi düşünmedi ve davranmadı. Devletçi, ayrımcı, tekçi bir hâkimiyeti, her darbe sürecinde tahkim ederek, modern-seçkinci ideolojiyi yeniden ve yeniden ürettiler.
Eski orta sınıf-Yeni orta sınıf
Şimdi çok açık olarak yeni bir denge, yeni bir burjuvazi ve bunun ortayı çıkardığı yeni orta sınıfa dayanarak oluşuyor. Bu yeni burjuvazi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e taşınan ‘paşasoylu’ bürokrasiden türemediği için İstanbullu değil, yine bu yeni burjuvazi, Ankara’da doğup, önce Ankara’yı sonra devleti soyarak zenginleşen burjuvazi olmadığı için Ankaralı değil. Bu yeni burjuvazi, azınlıkların mallarına el koyup zenginleşmediği için hırsız da değil. Ancak bu yeni burjuvazi, küresel kriz ve rekabet şartlarında doğduğu için gerçekten tüccar, teknolojinin denetiminin kırıldığı 21. yüzyıl başında doğduğu için yenilikçi ve dünyanın dört bir yanına ihracat yaparak, yatırım yaparak ayakta kalacağını bildiği için de demokrasiden yana. İşte bu burjuvaziye dayanan orta sınıf da, yalnız büyük kentlerde değil, Anadolu’nun her yerinde, teknolojiye, bilgiye ulaşan eğitimli, bir arada yaşama kültürünü eskiden alıp gelen, aydınlanmacı-seçkinci ideolojiden ziyade, İslam’dan referans alan ideolojiyi ve kültürü yeniden üreten katmanlardan oluşuyor. Eski ile yeni arasında çok fark var değil mi? Ancak bu yeni iktidar sahipleri, Ortadoğu’daki değişimle, Asya’daki teknolojiye dayalı güney kalkınması ile buluşuyor. AK Parti Kongresi’nde bu kesimlerin temsilcilerini bunun için göreceksiniz.
Evet, (eski) dengeler bitiyor, yeni bir dünya kuruluyor, isteseniz de istemesiniz de...