Tayyip Erdoğan 12 Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’da. Sadece, Erdoğan’ın son seçim öyküsü bile; seçilmiş olmaklığı bile Türkiye demokrasisinin başarı öykülerinden biri olmaya yeter. Ama öykü buradan başlamıyor. Çok da uzağa gitmeyelim... Pınarhisar’a, “minareler süngü”ye bile dönmeyelim... Sadece 2002’ye AK Parti’nin iktidara geldiği günlere dönelim.
2002... Partisi tek başına iktidar, kendisi siyasi yasaklı...
2003/2004/2005... Partisi tek başına iktidar ama irili ufaklı darbe planlarının biri gidiyor biri geliyor... Balyoz, Sarıkız, Ayışığı... Hepsi O’nu devirmek içindi.
2006... Danıştay cinayetine varan kontrolsüz darbeci öfkesi. Cumhuriyet mitingleri. Darbe sokaktan medet umuyordu. Erdoğan’a karşı.
2007... Şimdi görevini gururlu devreden Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkma zamanları. 367 rezaleti o yıl patlamıştı. 27 Nisan bildirisini o sene yazmışlardı.
2008... Yüzde 47 ile iktidara gelen AK Parti’ye kapatma davasının açıldığı yıldır. Daha 6 sene bile olmadı.
2009... Andıç kağıtlarına mürekkep damlıyordu hala. AK Parti’den nasıl kurtulunur? Erdoğan nasıl indirilir?
2010... Referandum tıpkı Danıştay Vak’ası gibi bir umuttu. Evet, sandığa gömülürse, Erdoğan da tarihe gömülecekti...
2011... CHP üzerinden genel başkan operasyonuyla bir kez daha deneme yılı. Genel seçimlerde AK Parti gidiyor, Erdoğan da bitiyordu!..
2012... MİT üzerinden hükümeti devirmenin, yeni paralel vesayetçilerin başkaldırdığı zamanlardı. 7 Şubat yolundan Erdoğan’ı devirme planı sahnedeydi...
2013... Gezi Parkı kalkışması Mayıs sonunda başlamıştı. 17/25 Aralık darbe girişimleri o kalkışmanın üzerine heyecanla gitmişti...
2014... Her gün, 10 Ağustos’a kadar her gün o darbenin artçı girişimleriyle geçti. Erdoğan seçilmesin de, Erdoğan siyasette var olmasın da, Erdoğan yıkılsın da ne olursa olsun günleri yaşadık...
İşte dün Çankaya’ya oturan adam bu hikayeden geliyor. Siyasi hayatının her yılı, hatta her ayı bir başka saldırı ve darbeyle geçen bir hikayeden.
Hepsini yendi. Askeri, bürokrasiyi, paraleli, meridyeni, içeridekini, dışarıdakini, hepsini. Meclis’ten Çankaya’ya çıkarken yürüdüğü yolun her metresini fazlasıyla hak etti. O yürüdükçe demokrasi yürüdü, onun kariyeri yükseldikçe demokrasinin standardı yükseldi. Erdoğan Çankaya’yı kazanınca, demokrasi kazandı.
O’nun mücadelesi üzerinden devlete, millet iradesine hükmeden bütün kurumlar kaybetti.
Yeni Türkiye bütün kurumlarıyla birlikte eski Türkiye’ye karşı zafer kazandı. Erdoğan’ın dün Çankaya’ya yürüyüşü o zaferin yürüyüşüydü.
O yüzden dün Ankara’da yaşanan devir-teslimden öte bir şeydi.
Bir devrin teslimiydi. Bir devrin demokrasiye teslimi...