Medya Ali Akel’in farkına gazetesiyle ilişkisi kesildikten sonra vardı; oysa gazetelerin umut veren muhabirlerini dış deneyim kazansın diye Washington muhabirliğine gönderme dönemi bittikten sonra ABD başkentinde beliren bir yıldız gibiydi Ali...
Vicdanının sesini yansıtan yazısı da bir ilk değildi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katıldığı NATO Zirvesi için geldiği Şikago’da en fazla çalışan gazetecilerden biri yine oydu.
Umarım, Washington’da kapalı kapılar ardında pişenleri aktaracağı, ülkenin önemli olayları hakkında görüşlerini yazacağı bir gazeteye tez zamanda kavuşur Ali Akel...
Gazeteyle ilişkisinin kesildiğini işittiğim gün bir Ak Parti yetkilisiyle karşılaştım; bir hışım“Bu kaçıncı?”diye sormuş olmalıyım, siyasetçi dost ürktü. Bilebilecek konumda olduğunu özellikle belirterek şunu söyledi:“Böyle bir gelişmeden hiçbirimizin şu ana kadar haberi olmadı. Buna başbakan da dahil...”
Bir süredir garip şeyler oluyor ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın birbiri ardına çıkışları yüzünden olan-biten garip olaylar arasındaki irtibatın pek farkına varılamıyor. Oysa gelişmeler en fazla Ak Parti’yi ve geleceğini ilgilendiriyor.
Önce bir itiraf: Garipliklere dikkatimi “Bir süredir yurtdışındaydın, yoğun temaslarla dolu bir geziyi izlediğin için ayrıntıları gözden kaçırmış olabilirsin” diyen bir dostum çekti. Ak Parti kurmayları son birkaç ayın olaylarını mercek altına alıp bir değerlendirme yapmışlar ve irtibatsız görünen bazı olayların aslında hep aynı odağın ürünü olduğu kanaatine varmışlar... “Bir dış odak” kanaatiymiş bu... “Tayyip Bey son zamanlarda konuşmalarının içine ‘dış odak’ terimini yerleştirdi zaten” dedi dostum...
Her şey Başbakan Erdoğan’ın ‘sır küpüm’ dediği Hakan Fidan’ın MİT’in üst düzeyiyle birlikte yürüttüğü Oslo müzakerelerinin internete düşmesiyle başladı... Gizli kalacağı beklenerek açılmış süreç böylece baltalanmış oldu.
Ardından ‘MİT krizi’ patladı. MİT Müsteşarı olarak atanan Hakan Fidan’ın KCK operasyonu kapsamında ifade vermesi istendi ve kıyamet koptu. Sonunda bir yasayla Fidan’ın ifade vermesi engellendi, ancak olayın kendisi yeni MİT müsteşarının hareket kabiliyetini, başka örgüt ve kurumlarla temaslarını zorlaştırmış oldu.
Ve Uludere...“Başbakanın çelişkili görünen ifadeleri, sinirliliği ve sağa-sola yüksek perdeden çatmasının altında Uludere’yi de bu zincirin bir halkası sayması yatıyor; hem de en önemli halkası”görüşünde dostum.
Uludere’de 34 kişinin hayatını kaybettiği gün Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı yapılmış... Aylar boyu hazırlanılarak gidilmiş bir MGK. Hazırlıklar içerisinde daha önce düşünmekten bile çekinilen türden çözüm önerileri eşliğinde kapsamlı temaslar da öngörülüyormuş. Dostumun dediğine göre, o MGK’dan çıkan kararla barışçı çözümün önü açılacakmış...
‘Terörist sanılan kaçakçılar’ve üstlerinde F-16 uçaklarının bitmesiyle birlikte plan da suya düşmüş...
“Hepsini üst üste koyduğunda örtüştüklerini göreceksin”dedi dostum...
Durdum ve “Sonradan istifa eden bir güvenlik bürokratının bazı gazetecileri çağırıp, herbirine ayrı ayrı ve hükümetten habersiz, ‘Yeni çözüm planı yok, eski güvenlik politikalarına dönülüyor’ açıklaması yapması da bu şablona oturmuyor mu?” diye sordum. Dostum tebessümle yetindi.
Bu açıdan bakınca Başbakan Erdoğan’ın duyduğu rahatsızlık, neden bu denli sinirli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Dostum, Tayyip Bey’in‘barışçı çözüm’istikametinde yapılan yayınları bile‘dış odak’ile irtibatlı ve yanlışa yönlendirme amaçlı gördüğüne inanıyor.
“İyi ama” dedim, “Eğer Ak Partililer kurmay değerlendirmesi yapmış ve sonucunda senin özetlediğin kanaate varmış iseler, nasıl oluyor da başkalarının berhava etmek için bunca riski göze aldıkları girişimin altına şimdi kendileri bomba koyuyorlar? İçişleri bakanının konuşmaları ne öyle? Başbakan Erdoğan’ın ortalığı yatıştırmaya çalışanlara değil, ona arka çıkmasının sebebi ne?”
“Susma hakkımı kullanıyorum” dedi dostum.