Yıl 1988. Bir dergi “88'den 2000'e Bakışlar – İslam, İnsanlık ve Müslümanlar” başlıklı bir makale – araştırma – deneme yarışması açıyor. O yarışmada üç isim öne çıkıyor: Taha Kılınç, Savaş Barkçin, İzzet Akyol.
Bu dergi 1986 Mart'ında yayın hayatına başlayan Altınoluk'tur.. 32 yıldır yayınını sürdürüyor ve bendeniz de o derginin başından beri yayınına katkıda bulunuyorum.
Bu girişi neden yaptım? Taha Kılınç'ın bir yazısı dolayısıyla. Daha doğrusu “Bir çığlığacevap olarak...” kaleme aldıkları dolayısıyla. Vaktiyle Altınoluk üç yıldızı selamlamış, onun mutluluğu, Taha'nın yazısının acısıyla.
Taha bugün Ortadoğu'yu en iyi bilen ve bu coğrafyaya Müslüman yüreği ile bakan yazarlarımızdan. Halen Yeni Şafak'ta yazıyor. Dün bir çığlığa açmış sütununu. Mursi ailesinin çığlığına... “Gündem yoğunluğu içinde görülmeyen, duyulmayan” bir çığlığa. Kimbilir, dedim, belki Taha'nın sütununda da görülmeyebilir, -ne de olsa gündem yoğunluğu düşmüyor ülkemizde, coğrafyamızda- ben de sahip çıkayım o çığlığa.
İşte şunları yazmış Taha, izniyle bir bölümünü paylaşıyorum:
“Mısır eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ailesinin iki gün önce yaptığı bir açıklama, herhalde gündem çok yoğun olduğu için, basın-yayın organlarında kendisine pek yer bulamadı. Avukatlar aracılığıyla duyurulan açıklamada aile, 66 yaşındaki Mursi’nin cezaevinde iki kere şeker krizi geçirdiğini ve şuurunu kaybedecek duruma geldiğini vurguluyordu. Mursi’ye, ihtiyaç duyduğu insülin takviyesinin kasten verilmediği belirtilirken, şeker ölçüm cihazı kullanmasına da müsaade edilmediği kaydedildi.
“3 Temmuz 2013’te gerçekleştirilen askeri darbenin ardından Muhammed Mursi ile birlikte hapse atılan diğer Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân) üst düzey isimlerinin de durumu bundan farklı değil.
“Darbeden önce İhvân’ın son mürşidi olan Muhammed Bedii de, tıpkı Muhammed Mursi gibi hapishanede sağlık sorunu yaşan isimlerden biri. Gördüğü kötü muamele ve hapis şartları nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya bulunan 74 yaşındaki Bedii, muzdarip olduğu kronik rahatsızlıklar nedeniyle birkaç defa komalık olacak kadar hastalandı. Ailesine sağlıklı bilgi verilmemesi yüzünden, Bedii hakkında birkaç defa da “Öldü” şayiası yayıldı. Mısır hapishanelerinde tutuklu iken ölmek nadirattan olmadığı için, bu haberler her seferinde ciddiye alındı.
“Tutuklu bulunan İhvân üyeleri içinde hem yaşı hem de ilerlemiş hastalıkları sebebiyle en sıkıntılı durumundaki kişi ise, teşkilâtın eski liderlerinden Muhammed Mehdî Âkif. 90 yaşındaki Âkif’in kanser hastası olduğu ve bakıma ihtiyaç duyduğu, doktor raporlarıyla sabit. Ancak Mısır yönetimi, zaman zaman konu basına da yansımasına rağmen, Âkif’i tahliye etmemekte ısrarcı. Tekerlekli sandalyeyle getirildiği duruşmalarda ailesiyle parmaklıkların ardından görüşen Âkif, ayakta durmakta bile zorlanıyor. Kızı Aliye’nin yaptığı açıklamaya göre, artık yiyip içemez duruma gelen eski lider, kendisine verilen serumlarla hayatta kalmaya çalışıyor. Aliye Âkif, “O serumlar babamı öldürebilir” diyor.
“Muhammed Mursi, Muhammed Bedii, Muhammed Mehdî Âkif ve diğer İhvân yöneticilerine idamdan müebbet hapse kadar çeşitli cezalar takdir eden Mısır yargısı, fiilen henüz idamları uygulamaya geçmemiş olsa da, işlerin yavaşlığı ve hapishane şartlarının kötülüğü yüzünden bahse konu olan kişilerin kendiliklerinden ölümünü bekliyor gibi.
Bu yazı, Mursi ailesinin feryadına ve çığlığına bir cevap olarak yazıldı aslında. Ortadoğu’daki mevcut karanlığın, sadece yazıp-çizerek aydınlığa kavuşmayacağını görmekle beraber, “Bizi duyan kimse yok mu?” diye haykıran çaresiz insanların serzenişine bir cevap olarak. Ve “Keşke yazmaktan fazlası da elden gelebilseydi” diyerek...”
Evet işte böyle. Şimdi 2017'deyiz. İslam, İnsanlık ve Müslümanlar...
Dert çok, hem-dert yok, düşmen kavi, tali zebun...
Böyle demişti merhum İsa Yusuf Alptekin.