Bu yazıyı Tunus’ta gerçekleşecek Gelecek için Forum (FfF) Bakanlar Konseyi toplantısına giderken uçaktan yazıyorum. G8 önderliğinden 2004 Sea Island zirvesinde yaratılan bu foruma hatırlayacağınız gibi Türkiye sivil toplum ve devlet temsilcileriyle başından itibaren katılmış, kapsadığı coğrafya itibarıyla “Büyük Ortadoğu” adına layık görülmüş, ulusalcılarımız tarafından da “proje” adı ve “BOP” kısaltmasıyla siyasi kullanıma sunulmuştu.
Amacı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın demokratikleşmesine katkıda bulunmak olan bu “proje” Bush Yönetimi tarafından sahiplenilmesi, ama en çok da AK Parti iktidarının desteklemesi yüzünden Türkiye’de lanetlenmişti. Neyin ne olduğunu bilen-bilmeyen üstüne yazılar yazmış, muhalefet liderleri Başbakan Erdoğan’ı BOP’un eş başkanı olmakla “suçlamıştı”. İlginç bir şekilde dini referansları güçlü yazar çizerler de koroya katılmıştı.
***
Oysa o çok lanetledikleri proje bölgeye demokrasinin gelmesini öngörmekte, yılda en az bir kez G8 ülkelerinin bakanları başta olmak üzere sürece katkıda bulunan ülkelerin siyasi temsilcileriyle bölge ülkelerinin sivil toplumunu aynı masanın etrafında buluşturmayı hedeflemekteydi. İstenen demokrasi tartışmasının başlaması, bölge ülkelerinin bazen istemeye istemeye de olsa yayınladıkları deklarasyonlar marifetiyle demokratikleşmeye ikna edilmesiydi.
Türkiye, bu süreç içinde kadınının siyasi ve sosyal olarak güçlendirilmesine katkıda bulunma sorumluluğunu üstlenmişti. Sivil toplum adına TESEV, devlet adına da Dışişleri Bakanlığı İstanbul ve Ankara’da toplantılar düzenlemişler, sonunda CEDAW Sözleşmesi temelinde bir bölgesel izleme mekanizması kurulması için öneride bulunmuşlardı. Tabii ki her iki kurum da eleştiriden nasibini almış, sanki ayıp bir şeymiş gibi BOP’culukla suçlanmıştı.
Eleştiriler sonunda kendi mantığını öylesine yaratmıştı ki bölgenin demokratikleşmesini oldum olası savunan, İslam Konferansı toplantılarında, Harvard’da yaptıkları konuşmalarda demokratikleşmenin önemine değinen ve G8 inisiyatifini FfF içinde Demokrasi Yardım Diyaloğu diye bir mekanizma kurarak destekleyen AK Parti iktidarı bile sürece mesafeli durmaya başlamıştı.
Doğrusu bölgenin demokratikleşmesi çabalarını eleştiren, Türkiye’nin bu sürece dahil olmasını istemeyen insanlar şimdi ne düşünüyor diye merak ediyorum. Sanırım ulusalcılar yine aynı yerde duruyordur. Onlar Türkiye’nin Mısır’ın, Tunus’un, Libya’nın, Suriye’nin demokratikleşme mücadelesine verdiği katkıdan dolayı mutsuzdur. Eminim Türkiye’nin tarihin doğru yerinde durarak kazandığı ağırlıktan da hoşnut değillerdir.
Ama ya diğerleri? Onlar ne düşünüyor? Acaba kendi kendileriyle hesaplaşıyorlar mı? Zamanında BOP metaforuyla ezmeye çalıştıkları bölge demokratlarının başarılarından rahatsızlık duyuyorlar mı? Mursi ve Müslüman Kardeşler yerine Mısır’da Mübarek sülalesinin iktidarını tercih mi ederlerdi? Bunca katliama rağmen Esad’ın işbaşında kalmasını, Türkiye’nin Esad’ın yanında yer almasını mı isterlerdi?
***
Diyebilirler ki “Biz Amerikan müdahalesine karşıydık”. Olabilir. Ancak bu süreç müdahale değil angajman içeriyordu. Maksat sivil toplumla resmi otoriteyi bir araya getirmek, sivil toplumun arkasında durup onları güçlendirmekti. Evet, süreç ne kadar başarılı oldu tartışabiliriz. Fakat despotizmden yana değilsek, otoriterliği savunmuyorsak hedefini tartışamayız. Demokrasi bizim ne kadar hakkımızsa Arapların da o kadar hakkı.
Umarız “Arap Baharı” metaforu “BOP” metaforunu unutturur, Türkiye böylesine yüzeysel tartışmalarla bir daha boşuna zaman ve enerji kaybetmez. Bulunduğu bölge için söyleyecek sözü olan Ankara da bu tür oluşumların dışında kalmaz. Söylemeye gerek bile yok ama her süreç kendi etkinliği çerçevesinde değerlendirilmelidir. Faydası ideolojik saplantılarla değil sağlayacağı istikrar, yaratacağı kural, geliştireceği yöntemle ölçülmelidir.