Yalan siyaseti de bir yere kadar. CHP'nin "Çok büyük bir yalan söyleyeceksin, basit olacak, sonra da sürekli o yalanı tekrarlayacaksın" taktiğiyle yürüttüğü siyaset, yalancının mumu misali sönüyor.
Yalanın çok güçlü bir tarafı var, çok hızlı dolaşıma giriyor, ışık hızıyla yayılıyor ve doğrusunu ne kadar hızlı ortaya çıkartırsanız çıkartın asla yalanın ulaştığı etki gücünü yakalayamıyor.
Yalan siyaseti de zaten gücünü buradan alıyor.
Muhatabınız sizin gibi yalan söyleyemiyorsa, zaten baştan galipsiniz.
İftirayla itham ettiklerinizin yalan konusunda sizinle yarışması imkansız olduğuna göre her halükarda kazançlısınız yani.
CHP'nin uzunca bir süredir yürüttüğü siyasetin temelinde işte bu var. Özellikle de son yerel seçimlerde İstanbul özelinde yalan siyasetinin adeta suyunu çıkardılar. Üstelik o dönem yalanlarının ortaya çıkartılması dahi neredeyse onların işine yaradı. Oradan da bir mağduriyet kampanyası yürüttüler çünkü. Ama seçimi aldıklarının üzerinden neredeyse iki yıl geçti ve artık çok net anlaşılıyor ne oldukları.
Vaatlerinin tamamının yalan, iddialarının iftira, yaptıklarının ise bir çökme ve icraat çalma üzerine kurulu olduğu...
Yalanları tek tek bıkmadan ifşa edildi. Balonu usanmadan patlatıldı.
Son zamanlarda abandone oldular. AK Parti İl Başkanı, Osman Nuri Kabaktepe ve AK Parti İBB Grup Başkanvekili Tevfik Göksu'nun performansları karşısında Ekrem İmamoğlu çuvalladı. Adeta yalan siyasetiyle şişirilmiş bir balonun sönüşünü izledik geçen akşam.
Demek ki neymiş; yalanla abad olunmuyormuş. Yalan ne kadar büyük olursa olsun...
Adınız yalancıya çıktıktan sonra söylediğiniz yalanın büyüklüğü, basitliği ve ha babam o yalanı tekrar etmeniz ancak ve ancak size bir 'etiket' olarak geri dönüyormuş.
Millet niyetinizi ve kumaşınızı anladıktan sonra artık sizi hiçbir yalan kurtaramaz.
Söner kalırsınız böyle...
***
HDP'NİN ŞERİKLERİ NEDEN SESSİZ?
ABD Başkanı Biden'ın 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanımladığı gün, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Los Angeles ve İstanbul'da eşzamanlı olarak ASALA ve JCAG gibi terör örgütleri tarafından suikasta uğrayarak şehit edilen diplomatlarımız anısına bir sergi düzenledi. Geçmişteki acıları bugün siyasi bir silaha dönüştürmek isteyenlerin evvela şunun hesabını vermesi gerekir; 1970 ve 1984 arası Ermeni terör örgütleri tarafından düzenlenen saldırılarda 31'i diplomat ve onların aile mensupları olmak üzere 58 Türk vatandaşı, toplam 77 kişi katledilmiştir. 1984'ten sonra da zaten ASALA'nın JCAG'ın terör saldırılarını PKK devam ettirmiştir. Bugün de iş birlikleri devam etmektedir. HDP'nin, Biden'dan önce "soykırım" paylaşımı yapmasını ve CHP ve İyi Parti gibi müttefiklerinin Biden'a yalandan tepki koyup şerikleri HDP'ye ses çıkarmamalarını da millet not etmiştir.
1915 olaylarının ülke parlamentolarında "soykırım" olarak kabul ettirilmesi, uzun süredir siyasi bir proje olarak dayatılmaktaydı. Her 24 Nisan öncesinde Türkiye'ye bir sopa olarak gösterilen bu tarihi çarpıtma ve bunu geriye doğru siyasi maliyete dönüştürme çabasının Türkiye'den çok Ermenistan'a zararı olduğu muhakkak. Ne var ki bu takıntıdan, geleceklerini rehin alan bir kadere dönüştürme pahasına vazgeçemiyorlar. Diasporadaki Ermeni lobilerinin Ermenistan'a yaptığı çok büyük bir kötülüktür bu.
Bu siyasi kararların Türkiye için hukuki bir yaptırımı olmayacağı ifade ediliyor. Çünkü BM kararına göre 1915'in soykırım sayılması imkansız. Ayrıca Türkiye'nin bu konuda eli oldukça güçlü. Yeter ki İletişim Başkanlığı'nın hız verdiği şekilde kamu diplomasini iyi yapalım.
Türkiye konuya başından beri çok yerinde bir tavırla yaklaştı. "Arşivlerimizi açtık, herkes açsın ve bir tarih kurulu kurulsun, oradan çıkacak karara evet demeye hazırız" dedi. Bunun gereğini yapmayanlar, tarihi çarpıtarak siyasi kazanç elde etmeye çalışıyor ve en büyük zararı da kendilerine veriyorlar.