Binbir emek para biriktirir, ev alırsın. Ucuz olsun diye topraktan girersin. “Tapuyu bitince veriyoruz” derler, şirkete bakarsın, uçsuz bucaksız büyüklükte, güvenirsin. Kimi işi bitiremez, kimi “bitiremiyoruz, zarar ettik, biraz daha para ödeyin” der, kimi bitirir tapusunu vermez.
Ev alamıyorsan kiraya çıkarsın, çıkarken üç kira depozito, üç kira peşin isteyeni mi ararsın, çıktıktan sonra gelip “sattık evi, yeni sahibi kendi oturacak” diyeni mi ararsın? Mahkemeye gideyim dersin, uzun sürecek diye vazgeçersin.
Birisi gelir borç ister, vermezsin kötü olursun. Küçücük bir pürüzü aşmak istiyormuş gibi, aslında işleri çok iyiymiş de bir basit sıkıntı için üç beş günlüğüne emaneten ihtiyacı varmış gibi gösterir. İnanırsın, güvenirsin. Vermezsen kötü hissedersin. Kaç yıllık dostum dersin. Kendi paranın peşinde koşturur, süründürür. Bu sefer verdiğin için kötü olursun.
İşçi olursun, patronun birine denk gelirsin, motivasyona gelince on numaradır, “Haydi arkadaşlar, size güveniyorum, biz bir aileyiz, hep beraber kazanacağız, birbirimize ihtiyacımız var” der. Meğerse arkaplanda şirketin içini boşaltmış, kendine çoktan Amerika’da bir hayat kurmuştur, o uçağa binip gidince farkına varırsın. O güvendiğin koskoca şirketin koskoca binası kiradır, koskoca makinaları leasing (finansal kiralama)’dir, ipotektir, onlarca arabası kiradır, aslında her şey koca bir rüyadır. Titanik gibi asla batmaz dediğin o şirketin aslında TV stüdyosu dekoru gibi olduğunu fark edersin, önden çok güzel, arkası karton…
Bıkarsın, iş kurayım dersin. Ortakla yola çıkarsın, ortağın yarı yolda bırakır, ilk günlerde güzeldir sonra işe geç gelmelere başlar. Şirketten para çekmeye başlar. Hep de bir açıklaması vardır. Fazlasıyla ödeyecektir filan. Yavaş yavaş makas açılır, “yapma etme” dersin seni suçlar, “vizyonun dar, küçük hesap yapıyorsun” der. Bir de fırça yediğinle kalırsın. Sonunda bir gün telefonlara çıkmaz. Bir bakarsın ki resmi olarak tüm riskler senin üzerindeymiş, kurarken sen iyi niyetle baktığın için göremediğin, “sen daha iyi bilirsin o işleri” diyerek sana yüklediği her şeyin bir sebebi varmış. Fark ettikçe deliye dönersin.
“Tek başıma kurayım” dersin, “bana yapılanı ben yapmayacağım” der iyi bir patron olursun. İşe alır, yetiştirir, eğitirsin, yetki ve sorumluluk verirsin, bir süre sonra “İşi ben yapıyorum ama patron o, ne güzel iş” demeye başlar. Önce bakışlarıyla, sonra imalarıyla. Sonra tam yetiştirdim dediğin anda ayrılır, senden aldığı tazminatı sermaye yapıp sana rakip iş kurar. Senin işletmendeyken gönderdiğin müşterilerin, muhatap ettiğin bağlantıların hepsini kendine çekmeye çalışır. “Zaten orada da işinizi ben yapıyordum” diye bir de vicdan rahatlatır. Acı acı gülümsersin..
Bir yer kiralarsın, diyelim 10 bin liraya, önünden insan geçmez. Çalışır, çabalarsın, uğraşırsın, reklam yapmak için kendini paralarsın, tanıtımla şunla bunla insanları çekersin. Bir gün dükkan sahibi geçerken uğrar, “Kira çok düşük, burası çok iş yapan bir yer” deyiverir. Apışıp kalırsın. Kullanılmışlık hissiyle berbat hissedersin.
Bankayla çalışırsın, olur olmaz yerlerden “Faaliyet dışı gelir” koparmaya başlar. Ödediğin şeyin masrafının masrafının masrafını keser. Çalıştığın şubenin müdürü arar, yatırım fırsatı sunar, güvenirsin, haberlerde “X Bankasının şube müdürü topladığı paralarla kaçtı” diye haberini okursun.
Müşterine güvenirsin, yatırım yap daha fazla alacağım der, yatırım yaparsın, 1 sent için başka üreticiye verir işi, sana da “Kusura bakma, iş hayatı bu herkes kendisini düşünmek zorunda” diye bir de ders verir.
Bayine, müşterine güvenir vadeli satış yaparsın, o paranın %10’u 20’si kendisininken tamamını kullanır, kimi borç öder, kimi harcar. Yarınını düşünmez. Ödeme günü geldiğinde “Maalesef para yok”. “E kardeşim ben senden borç istemiyorum ki, alınmış-satılmış bir işin ödemesi bu” diyecek oluyorsun. Ticaret bir günlük değil, yarın da bu adam bana lazım deyip yutkunuyorsun.
Diyeceksiniz ki bu adamın hiç mi suçu yok?
Bu adam tek bir adam değil ki?
Hepimiz kimi zaman bu adamız, kimi zaman karşısındaki kişiyiz.
Kimi zaman zarar görüyoruz, kimi zaman zarar veriyoruz “Herkes yapıyor” diyerek…
Herkesin yaptığı gayriahlaki bir şey ahlaki olmuyor.
Herkes vergi kaçırınca vergi kaçırmak helal olmuyor.
Herkes borcunu ödememeye başladığında borcunu ödememek normalleşmiyor.
Biz cari açığı kapatırız da ahlakî açığımız nasıl kapanacak?
Biz döviz kurlarını düşürürüz de bu ilkesizliği, kamburlaşan omurgasızlığı sırtımızdan nasıl düşüreceğiz?
Biz yatırım yapıp paramızı bir şekilde büyütürüz de ahlak olmadan çocuklarımızı nasıl iyi büyüteceğiz?