'Her şeye sinmişsin, her şey senmişsin'
İlk bakışta hasret hissi gelebilir bu mısrayı işittiğinizde... Benim için de öyledir. Ama ne zaman bu mısra gelse kalbime, sebepsiz yere, hemen Rabia Adeviye hazretlerini de selamlar ruhum... Bugün sizlere tasavvuf öncülerinden bu kadın zahideyi anlatmak isterim size... Yağan kara, yağmura, eşlik etsin Rabia annemiz...
Rabiatül Adeviyye, tabiin devrinde yaşamış bilge, saliha, zahide ve azize bir kadındır, vefatı hakkında 8.yüzyılın ortalarını söyler tarihler. Tabiin; Peygamber Efendimize(s) yetişememiş ve fakat onun arkadaşları olan sahabelere yetişmiş, ilmini bizzat sahabeyi dinleyerek, onların tuttuğu yolda yürüyerek edinmiş neslin adıdır. Aslında İslami düşünce metodolojisinin kurucuları olarak da onları zikredebiliriz, çünkü dini birikimin aslı nakil yollarını sağlamca belirlemiş, tasnif etmiş adeta arşivlemişlerdir.
Tabiin sünneti hal üzre taşımak, hadis aktarımı, tarihi tanıklık ve fıkha ışık tutacak temel bilgilerin nakli gibi konularda asli başvuru mesabesindeki altın silsiledir. Resulullah'a (sav) yetişememişlerin ilki olmalarıyla aslında ilk firak neslidir onlar, hasretin ilk düğümünde onlar vardır, onlar ahir zamanın ilk evlatları gibidir... Resulullah'ı (sav) hiç görmedikleri halde, kendilerinden sonrakilere anlatacak imkanları kuran, öncül tanıklardır... Onlar, zaman kapısının eşiğinde duranlardır vesselam; Efendimizden (sav) sonrakilerin, ilki onlardır.
Rabiatül Adeviye annemiz de işte onların bir kısmıyla çağdaştı. Basra'lıydı, fakir sayılabilecek bir ailenin evladıydı. Anne babasını kaybettikten sonra kendisini himaye edecek kimsesi olmadığından, çalışarak geçinmek zorundaydı. Yanında çalıştığı ihtiyar adam, bir gece onun Rabbiyle konuştuğunu, işinin gücünün çokluğundan yakınarak, kulluğa dair niyetini hakkıyla yerine getiremediğinden ağlayarak dert yandığını işitince, onu azad etti.
Şehrin dışında küçük bir kulübede yastığı bir taş, kırık testisinde bir yudum suyla yaşardı. Ondan nasihat dinlemek için gelenler arasında; Rebâh Kaysî el-Basrî, Zünnûn el-Mısrî, İbrâhim b. Edhem, Şakīk-ı Belhî, Mâlik b. Dînâr gibi ünlü sûfîler yanında Muâze el-Adeviyye, Abde bint Ebû Şevâl, Meryem el-Basriyye ve Leylâ el-Kaysiyye gibi kadın sûfîler, hadis rivayetinde otorite olan Süfyân es-Sevrî vardı... Hz. Râbia'nın düşünceleri Ma'rûf-i Kerhî, Muhâsibî, Bâyezîd-i Bistâmî, Zünnûn el-Mısrî, Cüneyd-i Bağdâdî, Hallâc-ı Mansûr gibi sûfîleri etkilemiştir.
Râbia el-Adeviye ilâhî aşk konusunda şöyle münâcâtta bulunur: "Ey Rabbim! Seni iki sevgi ile severim. Sevginin biri benim aşk ve iştiyakımdan, diğeri Senin sevilmeye lâyık olduğundandır. Benim aşk ve iştiyakımdan gelen sevgim Senden başkasını bırakıp sadece Senin zikrinle meşgul olmayı, Senin sevilmeye lâyık olmandan gelen sevgim de bana müşahede mertebesini ihsan buyurmuş olmandandır. Şu halde hamd ve şükran ne bana mahsustur ne de övülmüş olma ciheti bana aittir. Her iki yönden de şükür ve hamd Sana mahsustur'...
Hz. Rabia ile aynı dönemde yaşayan ariflerden Hasan-ı Basri, Süfyan-ı Servi, Malik bin Dinar gibi kimseler, zühd, takva ve Allah korkusunu önceleyen yorumlarıyla dikkat çekerken... Rabiatül Adeviye, Batıni metodolojiye "muhabbetullah" olarak girecek, Allah aşkını önceleyen yorumuyla katkı sunacaktı.
Hasan-ı Basri ki annesi Hz. Peygamber'in (s) eşi Ümmü Seleme'nin hizmetindedir. O iş görürken Basri ağladığında Hz. Ümmü Seleme onu yatıştırmak için kucağına alır sallar, hatta emzirirmiş diye anlatılır. Başta Enes bin Malik olmak üzere 120 sahabeyle tanışmış, onların dizleri dibinde yetişmiş, mühim bir müktesebatın sahibidir Basri hazretleri... Hz. Rabia ile çağdaş olmaları hasebiyle pek çok mülakatları anlatılır ki her konuşmalarında Rabiatül Adeviyye, onu hayret ve hayranlık içinde bırakmasıyla meşhurdur. Hz.Rabia, Allah aşkı, karşılıksız sevgi ve rıza kavramlarını tasavvufi metodolojiye ikmal etmiş devasa isimdir.
Tasavvufî düşüncenin korku, kaygı ve hüzün gibi kavramlarla dile getirildiği bir dönemde Hz. Râbia, ilahi sevgi ve aşk fikrini ilk kez dile getiren isimlerden biri olarak dikkati çeker. Baktığı bakmadığı her şeyde Allah Teala'nın sevgisini duyumsar. Hz.Râbia'nın en temel düşüncesi, beklentisiz, şartsız, koşulsuz bir kulluk bilincinin ancak ilahî sevgiden kaynaklanan, rızâ ve ihlâs ile mümkün olmasıdır.
Kalbin vesveselerden uzaklaşarak, Allah'ın birliğine bağlanması, kulun Allahtan razı olması ve O'nunla huzur bulması, Rabiatül Adeviyye'nin temel metotlarındandır. Bu bakımdan Hz. Râbia'nın düşüncesinde tevhîd, ihlâs, rızâ, sabır gibi kavramlar, ilahî sevginin tezahürleridir.
Bir sonsuzluk şelalesinin eteğinde, kainatın zikrine dahil olduğun işte o an... Hz. Rabianın sonsuz sevgisi ve hüzünlü hasreti dolsa ruhumuza...