Önce hepimiz tarafından cevabı araştırılacak bir soru sorayım:
- Geçtiğimiz hafta Türkiye’de yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde “İslam dünyasında pozitif bilimlerin gelişmesi için fon oluşturulması” yönünde bir gündem oluştu mu?
Bu soru dursun. Cevabını ararız.
Önceki gün İttifak Holding’in eski Başkanı Seyyid Mehmet Boğa bey ziyaretime geldi. Düşünen, Müslümanların meselelerine kafa yoran, sohbetini sevdiğim dertli bir insandır. İmam Hatip Okulunda okuduğu yıllardan bir hatırasını paylaştı.
- Bir matematik hocamız vardı. Derse giriş - çıkışı için saatinizi ayarlayabilirdiniz. O kadar hassas. Bir gün “Hiçbir şey yoktan var olmaz, var olan bir şey de yok olmaz” şeklindeki Lavosier kanununu anlattı bize. İki kişi parmak kaldırdık. Bana söz verdi. Dedim ki: İmam Hatip Okulunda yaratılışı ve kıyameti inkar eden böyle bir şeyi nasıl söylersiniz?
“Otur” dedi sertçe. Ardından “Her şeyi Allah belirler. Lavosier Allah’ın belirlediği varlık için bir şey söylemiş. Değişim Allah’ın yarattığı bu varlık içinde olup bitiyor” dedi. Sustuk kaldık. Sonra devam etti: “Matematik, fizik, kimya bilmezseniz ne tefsir okumanızın anlamı olur, ne fıkıh.”
Seyyid Mehmet Bey “Hocanın o gün söylediğini sonra idrak ettik ama kaç zaman geçti aradan” dedi sonra.
Bunu neden yazdım?
Beyin alanında yaptığı çalışmalarla Koç Vakfı’nın ödüllendirdiği ve tıpkı Aziz Sancar gibi Nobel alabileceği ümidi veren Prof. Dr. Kamil Uğurbil’in beyin üzerine söylediği sözleri okuduğumda heyecanlandım da onun için.
Prof. Uğurbil, beynin mahiyetinin anlaşılmasından ziyade oradaki aktivitenin görüntülenmesi konusunda yeni teknikler geliştirilmesinde çalıştığını söylüyor öncelikle. Şu söz ona ait: “Fonksiyonel MR denilen tekniği geliştiren kişilerden biriyim. Geliştirdiğim metotta insan beyninin devrelerini görebiliyoruz.”
Ama beyin deyince orada henüz ulaşılamayan sayısız sırrın saklandığını ve ABD’de bu alana yönelik bilimsel çabayı belirten şu ifadeler de ona ait:
“Beyinde belli bir şeyi bulduğunda tamam her şeyi bulduk diye bir kavram bana ters düşüyor. Beyinde anlamamız gereken çok şey var. Beynin sırrını çözemedik. Diyelim ki 5 bin 10 bin nöronun yaptığını görebiliyoruz ama tek tek nöronları göremiyoruz. O derecelere inmeliyiz. Çok şey bilmemize rağmen hâlâ katedilmesi gereken çok yol var.
“Psikiyatrik hastalıklarda bugün bilgimiz sıfır. Birkaç ilaç var. İlaçların işe yaradığını biliyoruz. Problem ne onu bilmiyoruz. ABD hükümetinin en çok desteklediği ve 5 yıl önce başlayan The Human Connectome projesinin ana nedeni budur. Psikiyatrik hastalıklarda anatomik bir bozukluk yok. Beyin devrelerinde bir bozukluk var. Çocukluktan yaşlılığa kadarki beyin devrelerine bakacağız. Hastalığı anlamak için normali anlamamız şart.
“ABD hükümeti beyin ve beyin projelerine senede 7 milyar dolar yatırıyor.”
Bu çalışmalarda düşüncelerin oluşma hızı, beyin hücrelerinin birbiriyle etkileşimi, beyinde trilyonlarca ağ oluşturan 100 milyar nöronun nasıl çalıştığının anlaşılması amaçlanıyor. Böylece parkinson’dan epilepsiye, alzheimer’den beyin yaralanmalarına pek çok hastalığın teşhis ve tedavisinin bulunmasına çalışılıyor.
Demek ki ne var geride? Diyelim “beynin sırrı” var. Dal deryaya, içinden bir inci de sen çıkar. Aylarca, yıllarca belki. Belki beyni anlarsak ruhtan da bir parçacık şey anlayabiliriz. Beyin üzerinde çalışa çalışa, Yaratan’ın insana lütfettiği nimetlerin farklı boyutlarını müşahede ederiz. “Afaka bak, enfüse bak” çağrısı da bunun için değil mi?
Hepsi eğitimle ilgili. O alana yapılacak yatırımla ilgili. Şimdi en baştaki soruya yeniden bakabiliriz: İslam dünyası olarak temel ya da sosyal bilimlere fon ayırmak gibi bir gündemimiz var mı? Böyle bir irademiz olsa, para bulmakta zorluk mu çekeriz yoksa? Bir altından tahtımız eksik olsa çok şey mi kaybederiz?