Benim kopuş ânım Hasan Karakaya’nın sözleriydi. Manisa’da Celal Bayar Üniversitesi’nde gençlerle buluşan ‘âkil insanlar heyeti’ üyeleri, her zaman olduğu gibi, yeri geldiğinde görüşlerini açıkladılar... Sıra Akit yazarına geldiğinde, bir çok başka tespitle birlikte, şu sözler döküldü ağzından: “PKK liderlerinden Duran Kalkan şâir. Kendisine silâh bıraktığında ne yapacağını sormuşlar. ‘Şiir yazarım, roman yazma gibi bir niyetim de var, onu yazarım’ demiş... PKK’lının eli silâh tutanını mı, yoksa eli kalem tutanını mı tercih edersiniz?”
Etrafa baktım, bazı gençlerin eli alkış vaziyetini aldı; ama sonradan uygun olmayacağını düşünüp indirdiler ellerini...
İyice turfa olduğum dönemlerde, katıldığım toplantı veya mitinglerde, gazetelerin yazıp çizdiklerinden mutlu olmayan insanların, bana bakıp, “Gazeteci arkadaş, bunu da yaz” dedikleri durumlar olurdu. “Başka şeyler yazıyorsunuz, esas yazmanız gereken bunlar” anlamına...
Âkil insanlar heyetiyle ilgili yayınlar tam böyle... Gidilen yerlerde insanlar heyeti bağrına basıyor, yapılan toplantılara katılan binlerce mensuplu sivil toplum örgütü liderleri
“İyi ki varsınız” diye sözlerine başlıyor; buna karşılık, gazetelerde, bir kişinin yüksek sesli itirazı veya toplantılara katılma zahmetine katlanmayan birilerinin bağırtıları yer alıyor ertesi gün... Dışarıda gürültülü protestolar düzenleyen grupların temsilcileri de vardı Manisa’daki STK’lar ile yapılan toplantıda; kuşkularını ve neden süreci desteklemediklerini açıkça ve uygar bir dille belirttiler. Bu bir ilkmiş... Kıyamet filân da kopmadı.
Şikâyetçi olduklarını sanmayın heyet üyelerinin; tam tersi bile geçerli. Bir heyet üyesi, “Protestolar olmasa, toplantılarda gürültülü itirazlar yaşanmasa medya ilgisini kaybeder veya daha ilk günden peşimizi bırakırdı” dedi bana. Her gidilen ilde, yerel basın, günler öncesinden heyetin geleceğini manşetinden duyuruyor; heyetin temaslarını, toplantılarını dikkatle izliyor ve sonraki günler kocaman fotoğraflı olarak okurlarıyla paylaşıyor... Görüntülü medya da öyle. Pek çok ilde heyet üyelerini ağırlıyor yerel kanallar, saatler süren mülâkatlar yayınlıyor...
Çarşı-pazar gezisi sırasında, biraz da medyanın bu ilgisi sayesinde insanlar karşısına çıkan heyet üyelerini tanıyor, çoğu yerde takdirlerini ve başarı dualarını esirgemiyor.
Keşke heyetin düzenlediği basın toplantısında başlarından geçeni anlatan Güneydoğu kökenli Manisalı gazetecilere ‘muhabir’ sıfatıyla katıldıkları STK toplantısında da söz verilseydi. “Parmağımda hâlâ izi durur” dedi bir gazeteci sıyırıp geçen kurşunun bıraktığı eseri göstererek... Meğer Mehmet Sincar gözlerinin önünde infaz edilmiş... Çocukmuş, okuldan eve dönüyormuş... Kim olduğunu bile bilmediği bir adam önündeymiş... Toros marka bir araç adama yanaşmış; içinden çıkan biri adama boşaltmış kurşunları... “Ne kadar korktum bilemezsiniz” dedi. Hayatta kalmasını çocuk olmasına borçlu olmalı...
“Halamın eşini de aynı infazcılar öldürdü” dedi Manisa’da heyetin karşısına çıkan Batmanlı gazeteci...
Tarhan Erdem Ege heyetinin başı... Batmanlı gazetecinin anlattıkları onun belleğini de canlandırdı. 2000 yılında Mardin’de karşılaştığı yakını infaz edilmiş bir tanıdığı, “Kâtilin kim olduğunu biliyorduk; orada kaldığım altı ay boyunca benden daha güvenli yaşadı kâtil” demiş Tarhan Bey’e...
İnsanın tüyleri diken diken oluyor böyle tanıklıkları dinlediğinde...
Parti temsilcilerinin yer aldığı toplantıya katılanlardan birinin yeğeni askerliğini Doğu’da yapmış... Döndüğünde yanında getirdiği fotoğraflardan birine tesadüfen gözü takıldığında midesi ağzına gelmiş gördüğünü bizlerle paylaşan dayısının... Onun anlattığını ben kendime saklıyorum.
Yanımızdakilerden bir hanım, “Oğlum askere gittiğinde aklım tek bir noktaya düğümlü kaldı” dedi bana: “Hayır, şehit düşme ihtimali değildi düşündüren, başka bir duyguydu: ‘Ya birini öldürürse, hayatının geri kalan bölümünde o olayla nasıl yaşar?’ duygusu...” Ben de kalemi silâha tercih eden Hasan Karakaya gibi düşünüyorum...