Normal şartlarda yüz yılda meydana gelecek olayları kısacık bir zamanda yaşıyoruz.
Futboldan siyasete, depremden internet fenomenlerine kadar birbiriyle bağlantısız olan bu olaylar, toplumu dizginleri boşalmış bir hale getiriyor.
Son bir ayda yaşanan olayların bazılarını başlıklar halinde özetleyecek olursak:
Futbolda yaşanan şiddet,
Futbolcuların adının karıştığı dolandırıcılıklar,
İnternet fenomenlerinin dolandırıcılık zinciri,
Deprem üzerine yapılan felaket tellallığı,
Trafikte iki magandanın silahlı kavga sonucu birbirlerini öldürmeleri,
Siyasette İyi Parti özelinde yaşanan karışıklıklar,
Ev sahibi kiracı kavgaları,
On yıllardır dilimize pelesenk ettiğimiz; "Türkiye'nin %99'u Müslüman" tespitinin, Gazze savaşıyla gerçek olmadığının anlaşılması...
Futbol sahalarında yaşanan şiddet, sporun birleştirici bir güç olmaktan çıkıp, ayrıştırıcı bir etken haline geldiğini gösteriyor.
Trafik kavgaları ise, toplumdaki sabırsızlık ve hoşgörüsüzlüğün sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür olaylar, insanların birbirine karşı olan güvenini azaltıyor.
Futbolcuların ve internet fenomenlerinin dolandırıcılık silsilesi, toplumda ahlaki değerlerin erozyona uğrama oranının yüksek olduğunu işaret ediyor. Bu durum, özellikle gençler arasında hayal kırıklığı oluşturuyor ve rol modellerin ahlaki çöküşü, gençlerin dünyaya bakışını etkiliyor.
Deprem gibi doğal afetlerle ilgili olumsuz senaryolar, felaket tellallığı, toplumda genel bir endişe ve korku uyandırıyor. Adeta arttırılmaya çalışılan kaygı, insanların günlük yaşamlarını ve ruh sağlıklarını olumsuz etkiliyor. Bu durum, toplumun stres ve kaygı düzeyinde görülecek ciddi bir artış için yeterli bir sebep.
İyi Parti özelinde yaşanan siyasi karışıklıklar, "Eyvah! Az daha kimlerin eline kalacakmışız!" dedirtiyor ve ülkenin siyasi istikrarını sorgulamamıza neden oluyor. Parti içi mücadeleler ve çatışmalar, genel siyasi atmosferi etkiliyor ve halkın siyasete olan güvenini sarsıyor.
Ev sahibi ve kiracı arasındaki çatışmalar, ekonomik baskının ve sosyal çatışmaların bir göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Bu tür bireysel çatışmalar, toplumun genel yapısını ve komşuluk ilişkilerini olumsuz etkiliyor.
Terör devleti İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırımı masum görenlerin çokluğu, katledilen çocuklara karşı vicdan haykırışları duyulması gerekirken ölen çocukların Müslüman olmasından dolayı dikkatleri sokak köpeklerine yoğunlaştırarak "Loliler ölmesin, sokak köpekleri de ıslak mama yiyebilsin" diyen zihniyet, Hamas'ı terör örgütü görüp PKK ile kol kola olabilenler, Türkiye'nin %99'unun Müslüman bir toplum olmadığının reel tespiti.
Bunlar, sorulduğunda "ben de Müslümanım, anneannem de başörtülüydü" diyen, İslam'ı sadece, gerçekten bir ahiret varsa kıyısından köşesinden kaytarırız diye kabul edenler. Bir din için ya da Müslümanlar için dünyayı telef etmeye gerek yok ama ahiret de varsa "Ne olur ne olmaz ben de Müslümanım." diyen tayfa.
Dr. Hüseyin Gökalp tabiriyle: "İslam olduk diyen bedeviler gibi"!
Buna istinaden "Ümmet ruhunu ayağa kaldırmalıyız!" düşüncesi Müslümanların ekseriyetinde hâkim olan anlayış ancak çoğunun bu anlayışı cemaat ve gruplarının hayatiyetlerine bağlamaları bu bedevilerle mücadeleyi de engelliyor.
Hülasa, ziplenmiş bir hayat yaşıyoruz.
Toplumsal yapı bu kadar sıkışmışlığı kaldırabilir mi? Ya da ne kadar daha kaldırabilir?
Yaşanan bu olaylar, toplumun sosyal dokusunda ve siyasal yapısında derin değişimlerin habercisi olduğunu da işaret mi ediyor?
Bir ay gibi kısa bir sürede yaşanan bu olaylar, toplumun her kesimini etkileyen uzun vadeli sonuçlara yol açabilir mi?
Rahmetli anacığımdan sonra bana ve kardeşlerime 27 yıl analık yapmış rahmetli babaannem hikmet sahibi bir kadındı.
Çaresiz hissettiği zamanlarda ya da çıkmaza girdiği zamanlarda, dünyanın gidişatını, insanların isyan, günah vs. sini duyduğunda, "Bizim gücümüz yetmez biz bilmeyiz; Allah bilir Allah yapar. Allah'tan ümit kesilmez, O merhametlidir." teslimiyetiyle: "Bilmem; Allah Allah!" derdi.
Biz de böyle diyelim: Bilmem; Allah Allah!
Bütün bu anlatmaya çalıştıklarımız bir "felaket tellallığı" değil. Toplum olarak bu olaylardan ders çıkarıp hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı bir toplum olma yolunda adımlar atalım, mücadele edelim, bilmem; Allah Allah diyebilme teslimiyetini gösterelim demektir.