Gol ortalaması yüksek, futbol kalitesi düşük bir kupa izliyoruz. Gollü maçların çoğunun yanıltıcı bir etkisi var, aslında kalite eksikliğinin birer işaretçisi bu maçlar: Temposu düşük, ofansif üretkenliği sınırlı, pozisyon sayısı az maçlardan bunca gol çıkması futbolun geleceği açısından hiç hayra alamet değil. Pek az maçta aradığımı bulabildim. Aşırı endüstriyelleşme, ekonomiye bunca vurgu futbolun ruhunu iyiden iyiye öldürmeye başladı sanki.
Huysuzluk yaptığımı düşünmeyin. Pek çok Dünya Kupası taktik yenilik ve yaratıcılık açısından önemli atılımlar barındırmıştır. Bu kupada henüz bunlardan iz yok. Almanya en çok gözüme çarpan takım. Biraz Hollanda, ama onların da aynı anlayışla oynayan bir rakibe karşı ne yapacakları meçhul. Biraz da Fransa. Bir de taktik disiplinleriyle beni etkileyen Şili, Kosta Rika, Meksika ve ABD var.
Burada Klinsmann’lı ABD’ye bir parantez açıp lafı Beşiktaş’a getirmenin tam sırası. Çoğu Beşiktaşlı Jones’un performansına takılmış olmalı. Olasılıkla Jones’un Beşiktaş’ta kendini vererek oynamadığı yargısına da varmışlardır. Ama Klinsmann’ın taktik anlayışını da göz ardı etmemekte yarar var. ABD futbolu, son 20 yıldır düzenli bir gelişme içinde. Tempolu ve atletik takımlar kurdular, buna teknik beceriyi de eklemeye başladılar. Klinsmann’ın seri paslı ve dikine oynayan kurgusuna da cuk oturdular.
Beşiktaş’ta da bu öğeler var. Ama zaman zaman ölçüsü kaçan kontrollü futbol ciddi bir tempo sorunu yaratıyor. Beşiktaş sadece hücuma hızlı çıkan bir takım olamaz, buna seri pas trafiğini ve efektif orta saha organizasyonunu da eklemeli. Temposunu rakibe dikte eden bir takım olmalı. Jones’un Beşiktaş ve ABD’deki pozisyonunu karşılaştırmak bile yeterli olacaktır. Jones Beşiktaş’ta anlık bir esintiydi, gelecek sezon yok, ama Klinsmann’ın Biliç’e çok açık bir mesajı var. Ben bu mesajı sadeleştirerek aktarayım: Cesaret Biliç, Cesaret! Hücum Beşiktaş, Hücum!