Üç maçta arka arkaya kaybedilen puanlar sonrası, Biliç’in sezon sonunda biletinin kesilecek olması; Türk usulü bir savunma sanatıdır. Yönetim tüm sorumluluğu hocasının üstüne atar, bozgunun içinden tereyağdan kıl çeker gibi bir kayganlıkla kurtulur. Kolay iş... KDV’si, özel tüketim vergisi, stopajı yok. Üstelik cezası da yok.
“Hoca gönderilecek” dedin mi, ya da gönderdin mi; olayın tüm vebalini üstünden atıyorsun. Acaba tam da öyle midir?
Başkanın, yönetimin, futbol şubesinin bu acı son da bir dahli, kusuru, kabahati, hatta suçu var mı; pek bakılmaz. İrdelenmez... Genel kural olarak, kurban bir tanedir.
Biliç’in ipi çekilecektir.
Bakıldığında; derbilerde başı hep öne düşmüş, Avrupa’dan elenmiş, Şampiyonlar Ligi’ne katılacak ikinci takım olma şansı da sallantılı olan bir takımın hocası, kolay lokma haline gelmiştir. Biliç’in futbolcu değişiklerinde ve oyunu okumada hece hataları yaptığı, doğru cümleyi kuramadığı da biliniyor. O gitmesin de, başkan mı gitsin...
Kolay yem!
“Kulübe verdiğin hizmetler için teşekkür ederiz” der, tazminatını verir, uğurlarsın.
Ama kazın ayağı öyle değil. Kazın ayağı şöyle:
Biliç, sadece Beşiktaşlıların değil; diğer tüm takım taraftar ve yöneticilerinin sempatik bulduğu bir isim... Bazı maçlarda olmadık itirazlarına, ağız dalaşlarına rağmen; genellikle büyük tepkilere neden olan biri olmadı. Her kesime yönelik “Sevgi-Saygı-Sempati” karışımı, üçlü ve güçlü bir aurası var.
Ben kalmasından yanayım.
Zaten Çarşı gurubu da, Biliç’in gönderilecek olmasına karşı... Beşiktaş’ın efsane hocalarından Gordon Milne’nin de, ilk gelişinde benzer sorunlar yaşadığını ama sonradan ikonlaştığını birlikte gördük. Hatta Fatih Terim de; seri şampiyonluklar öncesinde, kovulmanın eşiğine geldiği anları unutmadık.
“Tarih tekerrürden ibarettir” sözü, belki bu kez de Biliç için cuk oturur... Beşiktaş yönetiminin nihai karar için, bir kaç kez düşünmesini öneririm.
Çünkü Biliç, kolayca gözden çıkarılacak biri değil.