Yazarımızın yazısı dün yanlış yayınlanmıştır. Okurlarımızdan ve yazarımızdan özür dileyerek yazısını tekrar yayınlıyoruz.
Kuşkusuz ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan özür dilemesi önemlidir. Türkiye’yi dışarıda yalnızlaşmış, içeride ise hızla sivil bir diktatörlük olarak görmek/göstermek isteyenlere bundan daha iyi bir cevap olamazdı.
Ancak bu gelişme, bizim olup biteni soğukkanlı biçimde değerlendirmemize engel olmamalı. Eski Türkiye’de elde ettikleri pozisyonlarını kaybettikleri için, canhıraş biçimde ülkesi aleyhinde dünyanın dört bir yanında algı duvarları oluşturmak isteyenler, henüz düşündüğümüz kadar zayıflamış değiller. Can çekiştiklerini düşünmek elbette hoşumuza gidiyor, ama tam da bu nedenle yapabileceklerinin sınırı olmadığını unutmamak gerekiyor.
Yeni Türkiye inşası konusunda belki de en fazla gayret gösterilmesi gereken alan, ‘eski’den nemalanan kesimlerin oluşturduğu propaganda ağlarını parçalayıp, gerçekleri paylaşmak olmalı. Gezi’de, 17-25 Aralık darbe girişimlerinde ortaya çıkan puslu hava, özellikle seçmenin 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde verdiği cevapla dağılmış görünse de, hala bu alanda ciddi boşluklar var. Aktif bir kamu diplomasisi yürütülmesi, belki de hiç bu kadar elzem olmamıştı.
Peki şunu mu söylüyoruz? Joe Biden, eski Türkiye’nin aktörleri tarafından oluşturulan bir algı duvarının ardında gerçekleri görememiş ve bu yüzden konuşmuştur. Kesinlikle bu kadar basit değil. Biden’ın sonradan özür dilediği sözlerini hatırlarsak, öyle olmadığını görebiliriz:
‘Bölgedeki müttefiklerimiz, Suriye’deki en büyük problemimizdi. Türkler, ki çok iyi dostumuzdur ve benim de uzun süre vakit geçirdiğim Erdoğan’la harika bir ilişkim var. Suudiler, Emirlikler vs. Ne yapıyorlardı? Esad’ı devirme ve bir Sünni-Şii vekalet savaşı çıkarmada çok kararlıydılar. Ne yaptılar? Esad’la savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah akıttılar, El Nusra, El Kaide için destek olacak, dünyanın diğer yerlerinden gelen cihatçıların aşırı unsurlarını kabul ettiler. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Bir bakın. Bunların (yardımların) hepsi nereye gitti? İşte şimdi olan ise birdenbire herkes uyandı.’
Burada algıdan öte, Suriye konusunda duvara çarpan Amerikan politikasının, kelimenin tam anlamıyla Türkiye’ye fatura edilmesi çabası var.
Ne kadar eğlenceli değil mi? Daha düne kadar mesela Irak’ın kuzeyinde Türkiye’den icazet almadan kapının önüne çıkamayan ABD, işgal ve sonrasında yarattığı kaosa hiç aldırış etmeden fil adımlarıyla ilerlemeye devam etmişti.
Saddam gitmişti, Baas tasfiye ediliyordu. Yeni ve o günlerde Washington’a pek sevimli gelen bir ittifak bulunmuş (Irak Şiileri) ve Bağdat’ta yeni bir iktidar dengesi için kollar sıvanmıştı.
Defalarca uyardı Türkiye. Onlarca kez. Bugünün Başbakanı Ahmet Davutoğlu, önce başdanışman, sonra Dışişleri Bakanı sıfatıyla, geniş kesimleri dışlayan bu tuhaf yakınlaşmaya ciddi itirazlar getirdi. Sünni Arapların yakın bir tarihe kadar Irak’ı yöneten siyasi akıl olduğunu, tümüyle sistem dışı bırakılmasının çok farklı sonuçlar üretebileceğini öngördü.
Türkiye bu tavsiyelerini, Irak’la ilgili attığı her adımda pratik hale getirdi. Seçimler için desteklediği koalisyonlarda, geçmişi tümüyle yok sayanlara itirazlar getirdi.
Şimdi önce suçu Türkiye’ye yükleyip ardından özür dileyenler, o dönem Bağdat’ta kurdukları sözümona dengenin, Bağdat’tan Tahran’a, oradan Şam ve Beyrut’a kadar kendilerine yeni bir ittifak sağlayacağını hesaplıyordu.
Tekrarla, Joe Biden’ın özür dilemesi, Türkiye’nin duruşunun değeri açısından önemlidir. Ama bu coğrafya, attığı her adımda kendisine kaos taşıyanları affedecek mi, hiç sanmıyorum.