Biden göreve başlar başlamaz, beklenen istikrarsızlık ortamı pekişmeye başladı. Özellikle yeni Amerikan yönetiminin, kendine hedef olarak bellediği ülkeler ve bölgeler üzerinden dizayn devreye girmiş durumda.
Rusya içerisine yönelik, kaos ortamı pekiştirme siyaseti ortada!
İsrail'e yönelik mesafeli duruş sergileyişi, giderek açık tavırlarla görünür olacak. Trump dönemindeki küresel politikanın tam tersi rüzgarın esmeye başladığı açıktır.
Tabii ki Türkiye karşıtı tutumla beraber, Suriye'nin toprak bütünlüğünün ortadan kalkması senaryoları üzerine inşa edilen planların yeni dönemde nasıl şekil alacağı, esas sorulardan biridir. PKK ve uzantılarına dolaylı destek, devam edecek anlaşılan. Tabii ki şimdilik Türkiye, bölgesel felaket içerikli Amerikan menşeli terör devletinin kurulması senaryosunun önünü kesmiş durumda. Tabii ki bunun kalıcı hale getirilmesi hayatidir ve buradaki engel unsurların siyaset anlayışının revize edilmesine ayar verecek gücün de Türkiye olduğu açıktır. Mesela İran'ın tavrı uzun vadede sürdürülür nitelik taşımıyor. Hatta bu tutum, bölgenin geleceğini açıktan olumsuz etkiliyor. Tabii ki Biden döneminde İran'ın yeni ilişkiler ağı oluşturma gayreti doğaldır. Kendini kurtarma çabası anlaşılandır. Lakin bu çaba ile bölgenin istikrarını tehdit edecek siyaset anlayışı, bölgesel hiç bir aktör tarafından benimsenilmeyecektir. Biden Amerika'sı; İsrail'e mesafe, İran'a yakınlık nizamı içinde olabilir. Suriye özelindeki esas meselede İran'ın takındığı politika, sadece İran çıkarları üzerine inşa edildiği için meselenin kökten çözümü yerine, sadece rejimin ve İran milislerinin genişleme alanları odaklı gelecek düşüncesi sakıncalı durumdur.
Rusya, Türkiye, Katar, Suriye üzerine yeni süreci başlatma gayretinin arkasında, yeni kalıcı çözüm fırsatını yakalama düşüncesi yattığı açıktır. İran milislerinin dizginlenmesi bölgesel istikrar açısından anlam taşımaktadır. Tabii ki Rusya buna hemen tam olarak "evet" demiyor. Çünkü pazarlık için İran konusunu kullanacak gibi bir tutumu var. Diğer taraftan ise, Suriye rejimi üzerindeki İran etkisinden de pek memnun değil zaten. Türkiye "Suriye bütünlüğü" diyor başından beri. İran ise sadece rejimin ve kendi genişleme alanının akıbetini öne sürmekte. Rusya istikrar ister, hem de bu kozla ABD ile masaya oturmanın peşinde. Türkiye, bölgesinin istikrarı için anlaşmaya uyan herkesle konuşabilecek içerikte. Alana hakim. Fiili olarak bedel ödeyecek kapasiteye sahip. Zaten güçlü kılan durumların başında, bu tutumu geliyor. İşte konuya ilgili olan herkesle, bölgesel istikrar üzerine yeni süreci inşa etme kabiliyeti Türkiye'de. Rusya da bunu güzel biliyor. Mısır'ın deniz sahanlığı konusundaki Türkiye'ye yönelik hukuki tavrı ise çok önem arz ediyor. Evet, çok kolay süreç değil. Hemen düzelecek hiç değil! Çünkü burada da bilek güreşi söz konusu. Lakin iyi niyet kapısı açıldı bir kere ve bu tüm dengeleri etkileyecek. Tabii ki burada, Libya'daki Türkiye'nin tam başarısı anahtar oldu. Diğer taraftan, İsrail ikili oynuyor. Lakin esas mesele bu, Biden dönemi ile beklenen kriz, konjonktürü de fırsata dönüşüm için etkiliyor.
Biden'ın Türkiye suskunluğu, zamana yayılarak çözüme kavuşacak. Amerikan menfaatleri içinde, bölgenin geleceği Türkiye'siz şekillenemez. O sebeple Türkiye içindeki siyasi istikrarsızlık, esas meseleleri olarak duracak bir kenarda. Her fırsatta bunun kaşınacağını şimdiden bilmemiz lazım. Yani "içeriden zayıf düşürme" peşinde Biden, Türkiye'yi! "Zayıf düşmüş Türkiye ile pazarlık kolay" diye düşünmekte. Devredeki aktörlere bakılırsa, Erdoğan karşıtı her türlü operasyonun arkasında bu senaryo vardır. Açık ve net! Şimdi bu çetrefilli dönem, dışarının dizayn edilmesinin önemi olduğu kadar, içerideki siyaset renginin de nasıl olacağının önemi vardır.
Artık iç siyasette olup bitenleri, dışarıdaki niyetlerle paralel okumamız lazım.
Küresel dayatma, karşısına engel olarak çıkan herkesi hedefe koymuş durumda. İngiltere'de Kraliyet Ailesinde olanlara bir bakın! Uzun zaman önce "ABD'deki küresel ekip, Kraliçe'yi de zorlayacak" diye yazmıştım. Kraliyet Ailesinin gelini ve torunu üzerinden olup bitenleri, gerçekten "naif bir itiraf olarak okumuyoruz" değil mi? Bu konuyu diğer yazıda işleyeceğim. Ama odak noktamız şu olmalı. Biz küresel dayatma ile savaşıyoruz. Ellerindeki "demokrasi" başlıklı yalancı sloganların arka planını anlamak ve anlatmalıyız, kendi toplumumuza. Yorumlamadan en küçük detaylarına kadar! Ya milli devletler değerleri ile birlikte yaşayacak yada küresel şirketlerin dayattığı kimliksiz toplum senaryoları ile çöküşe imza atılacak. Türkiye içindeki iç siyasete bakarken ve tercihleri yaparken, buna göre karar vermemiz "bekamız" için elzemdir...