Daha önce hiç başınıza geldi mi bilmem. Siz olmasanız da yakınlarınızdan birisi benzer bir olayı mutlaka yaşamıştır. Arkadaşlarınızla bir araya geldiğinizi düşünün. Geçmişte beraber yaşadığınız bir anıyı anlatıyorsunuz. Arkadaşlarınızdan birisi çıkıyor ve ‘Hayır, o öyle değildi’ diyor. Ufak tefek bazı detayları değiştirerek olayı tekrar anlatıyor. Böyle bir durumda ne düşünürsünüz? Arkadaşınızın olayı kendisine göre çarpıttığını değil mi? Hayır, genellikle o öyle olmuyor.
Hafızamızın olayları kaydeden bölümüne ‘epizodik bellek’ diyoruz. Epizodik bellek genellikle olayları kabataslak haliyle kaydeder. Yani kendimiz için önemli olan noktaları kaydederiz. Zaman geçtikçe, sık tekrarlanmayan anının detayları unutulur. Beynimizin şöyle tuhaf bir özelliği vardır. Bir şeyleri unutmayı kabul etmek istemez! O zaman arada kalan boşlukları kendine göre doldurur. Bir nev-i hikaye yazar. Ama biz bunun farkında olmayız. Anının hatırladığımız halini doğru sanarız. Hatta bazı psikiyatrik ve nörolojik hastalıklarda bu işin dozu biraz kaçar. Olmayan anılar yaratabiliriz. Özellikle Alzheimer hastalığında bu belirgin bir özelliktir. Çünkü bellekte çok boşluk oluşur. Hiç olmayan olayları yaşamış gibi anlatabilirler. Bu bellek boşluklarını doldurma olayına ‘konfabulasyon’ denir.
DİKKAT EKSİKLİĞİ YALANCI ANILAR OLUŞTURUR
Nebraska Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre, dikkatimizi uzun süre yoğunlaştırma sorunumuz varsa yalancı anılar oluşturabiliriz. Dikkat problemimiz ne kadar belirginse, yalancı anı oluşturma ihtimalimiz de o kadar yüksek olur. Yani dikkatimizi ne kadar yoğunlaştırırsak anılarımızı o kadar doğru hatırlarız. Aslında belleğin nasıl çalıştığını bilenler için bu çalışmanın sonucunu tahmin etmek o kadar da zor değil. Çünkü belleğin ilk kayıt basamağı olan, anlık bellek olarak adlandırdığımız türünde dikkat fonksiyonu çok önemli. Bilgiyi belleğimize kayıt edebilmemiz için dikkatimizin yeterli düzeyde olması gerekir. Eksik kayıt ettiğimizde daha sonra yalancı anılar oluşturabiliriz. Yalancı anı oluşturmak iyi mi kötü mü yorum yapmak zor ama aynı anıyı sizinle birlikte yaşayanların hoşuna gitmeyeceği kesin.
Yaşlanmaya bağlı unutkanlık ve Alzheimer hastalığına bağlı unutkanlık arasında ne fark vardır?
Unutkanlık nedeniyle başvuran hastalarımda sıkça karşılaştığım bir durum nedeniyle bu konuyu işleme ihtiyacı duydum. Hastayı muayeneye getiren yakınlarının en az yarısı şu cümleyi söyler; ‘O kadar unutkanlık yaşlanınca normal zaten, o yüzden doktora getirmedik ama gittikçe ilerledi’. Aslına bakarsanız yaşlanınca unutkanlık normal bir durum DEĞİL! Peki normal yaşlanmada zihinsel işlevlerde hiç mi değişiklik olmaz? Tabi ki olabilir. Ama hiçbir zaman günlük hayatı etkileyecek düzeyde olmaz. Maddeleyerek aradaki farkı anlatmaya çalışacağım.
- Normal yaşlanmada nadiren olan unutkanlıklar bir süre sonra unutulan şeyin hatırlanması ile neticelenir. Alzheimer hastalığında ise unutulanlar bir süre sonra hatırlanmaz. Çok erken evrelerde ipucu ile hatırlama olabilir.
- Normal yaşlanmada yön bulma sorunları olmaz. Tanıdıkları bölgelerde asla şaşırmazlar. Alzheimer hastalığında ise yön bulmada sorun yaşanabilir. Bildikleri alanlarda kaybolabilirler.
- Normal yaşlanmada ara sıra kelime bulma sorunu olabilir ama bu durum sohbetin gidişini etkilemez. Alzheimer hastalığında ise sohbet kalitesi bir süre sonra düşer.
- Normal yaşlanmada karar verme ve yargılama mekanizmaları tamamen normal olur. Alzheimer hastalığında ise karar verme sorunları, seçim yapmakta zorluklar, sosyal hayata uyum problemleri gelişebilir.
Özet olarak normal yaşlanmada beynimizin bilgiyi işleme hızı biraz yavaşlayabilir. Yani bir işi yaparken eskisinden daha uzun vakit harcayabiliriz ama bu durum günlük hayatımızı etkilemez. Aslında yaşam boyu beyninizi besleyecek şekilde davranırsanız bu sorunları bile yaşamazsınız. Beynimizi en güzel besleyen şey de bilgidir. Öğrenme aşkı hiç bitmeyen insanların yaşlılıklarında unutkanlıkla karşılaşma riski düşüktür.
HAFTANIN NÖROBİLGİSİ
Sahte gülüşler neden çok itici görünür? İşte size yanıtı; Beynimizde gülümsememizi sağlayan iki mekanizma var. Bunlardan birincisi doğal gülümsememizi sağlayan mekanizma, bazal gangliyonlar adını verdiğimiz beyindeki çekirdekler tarafından yönetilir. En mükemmel gülüşlerimizi veren de budur. Sevdiğimiz birini gördüğümüzde, arkadaşlarımızla şakalaşırken yüzümüzde oluşan tebessüm ya da şen kahkahalarımızın sorumlusu bu bölge. Bazal gangliyonlar tarafından yönetilen gülümsemelerimiz çok doğal görünür ve kendiliğinden gelişir yani istemsizdir. İkincisi ise korteks adını verdiğimiz yüksek zihinsel işlevlerimizden sorumlu alandan yönetilir. Araya birçok zihinsel işlem girer. Bu uzun zihinsel işlemleme nedeniyle gerçekleşen gülüşler biraz beceriksizce olur. İstemli gülümsemelerimiz bu şekilde oluşur. Ortaya sırıtma şeklinde ya da yapay bir ifade çıkar. O nedenle fotoğraflarda doğal gülümsemeniz yakalandığı anlarda hep daha güzel görünürsünüz. O yüzden sahte gülüşler çok iticidir.