Tabi başlık böyle olunca birçoğunuz merak ettiniz. Anevrizma çok ciddi bir hastalıktır, hele ki beyinde ise durum daha da ciddi olur. Eylül ayı anevrizma farkındalık ayı olunca bu köşede beyin anevrizmasından ve tedavi yöntemlerinden bahsetmemek olmazdı. Bu amaçla Yeditepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Başkanı Nöroradyolog/Girişimsel Radyolog Doç. Dr. Başar Sarıkaya’dan aldığım bilgileri sizlere özetlemeye çalışacağım.
Atardamarlardaki genişlemelere genel olarak anevrizma adı veriliyor. Anevrizmalar doğuştan damar duvarında oluşan bir zayıflık sonucunda gelişirler. En çok anevrizma görülen damarlar ise beyin damarları ve aort adını verdiğimiz ana atardamarımız. Dünya üzerinde her 18 dakikada bir kişi anevrizmaya bağlı beyin kanaması geçiriyor. Kanamaların yüzde 40’ı ölümle sonuçlanıyor. Sağ kalanların ise yüzde 66’sı kalıcı bir beyinsel hasarla hayatlarına devam ediyor.
SESSİZ TEHLİKE
Beyin anevrizmaları yıllarca hiçbir bulgu vermeden beynimizde sessiz bir şekilde kalabilirler. En korkulan durum ise anevrizmanın yırtılması diğer bir tabirle “patlamasıdır”. Anevrizma duvarı damarın diğer kesimlerine kıyasla ince bir zar halinde olduğundan normal damara kıyasla yırtılma ihtimali fazla. Bu durumda hızla damar dışına çıkan kan, sıklıkla beyin ile beyin zarları arasında birikiyor. “Subaraknoid kanama” adı verilen bu durumda hasta daha önce hiç hissetmediği kadar şiddetli bir başağrısı duyabilir. Bölgesel olarak beyinin bazı önemli merkezlerine bası uygular boyuta ulaştığında ise kol veya bacakta kuvvet kaybı, görme problemleri veya konuşma fonksiyonlarının kaybı görülebilir. Kanamanın miktarına ve şiddetine göre kafa içi basıncı artacağından buna bağlı uykululuk hali, bilinç değişiklikleri veya tam bir bilinç kaybı da gelişebilir.
HER BİN KİŞİDEN 1’İ
Kanama, bilinç kaybına bağlı olarak yaşamsal alanların etkilenmesi sonucu, bir sağlık merkezine ulaşamadan hasta kaybedilebilir. Maalesef ki tüm imkanlara rağmen Batı istatistiklerine göre anevrizmaya bağlı kanama geçiren hastaların yüzde 10’u bir sağlık merkezine ulaşamadan hayatlarını kaybetmektedirler. Yüzde 25’i ise ilk 24 saatte kaybedilmektedir. Hastane tedavi sürecinde nasıl bir sonuçla karşılaşılacağı ise genellikle ilk başvuru anındaki durumla ilişkili oluyor. Çeşitli nörolojik ve klinik derecelendirmeler ve tomografide kanın yoğunluğuna göre sınıflandırmalar var. Anevrizmaya bağlı kanama (ABD istatistiklerine göre) 1000 kişiden 1’inde görülebilir. Hastalar ise genellikle 30-60 yaş aralığındadır.
Anevrizmalar kanamaya yol açmadan da birtakım rahatsızlıklara neden olabilirler. Özellikle büyük boyutlara ulaştıklarında çevrelerindeki beyin dokusuna veya sinirlere bası uygulayarak yakınmalar geliştirebilirler. Bazı büyük anevrizmaların içinde pıhtı gelişebilir ve bu pıhtının damar içinde daha uzak noktalara taşınmasına bağlı felç veya fonksiyon kaybına da yol açabilirler.
Bu şikayetlerle acile ya da nöroloji polikliniğine başvuran hastalara bazı tetkikler sonrası anevrizma teşhisi konur. Beyin anevrizmalarının klasik tedavisi cerrahidir. Yani kafatasının açılıp anevrizmaya içeriden müdahale edilir. Anevrizmaların bir kısmında damar içinden müdahale ile açık ameliyat olmadan tedavi imkanı mümkün. Bu tedavi türüne endovasküler tedavi deniliyor ve girişimsel nöroradyologlar tarafından uygulanıyor.
Endovasküler tedaviler kafatası açılmaksızın, çoğunlukla kasıktaki atardamardan girilerek vücudun atardamar sistemi bir nevi doğal yol olarak kullanılarak beyindeki anevrizmaya çeşitli özel kateterler, teller ve mikrokateterler vasıtasıyla ulaşıldıktan sonra uygulanacak her türlü tedaviyi kapsıyor. Diğer birçok girişimsel radyolojik işlemin aksine genel anestezi uygulanması gerekiyor. Çünkü müdahale edilen alan beyin ve işlem açık ameliyat olmasa da ciddi bir işlem ve riskleri mevcut. Böyle bir tedavinin güvenle uygulanabilmesi için tecrübeli bir nöroradyolog, nöroanestezyolog ve donanımlı bir yoğun bakım ve kaliteli bir anjiyografi cihazı gerekli. Ayrıca beyin kanaması sonrası tedavi kapalı yöntemle bile olsa kritik dönem atlatılana kadar beyin cerrahinin yakın ilgi ve takibi gereklidir. O nedenle her merkezde güvenle uygulanabilmesi şu an için pek mümkün değil. Ne ülkemizdeki girişimsel nöroradyolog sayısı ne de her merkezdeki teknik alt yapı buna elverişli değil. İlerleyen dönemde birçok merkezde uygulanabilecek hale gelecektir.
Endovasküler (damariçinden) anevrizma tedavisinin en yaygın ve eski olan yöntemi anevrizma içinin “koil” veya sarmal adı verilen oldukça yumuşak ve ince metalik ip şeklindeki dolgu malzemesi ile doldurulmasıdır. Anevrizmanın özelliklerine göre bu dolgu malzemesi atardamar içine taşmasın diye “balon remodelleme” veya “stent yardımı ile koilleme” yöntemleri artık pek çok anevrizmanın bu yolla tedavisini mümkün kılıyor. Bazı tip anevrizmalar için ise “akım yönlendirici” adı verilen bir takım daha kapalı stent tipleri kullanılıyor. Sizleri bu kadar teknik terime boğmak istemezdim ama tedavinin mantığını anlayabilmek için en sadeleştirilmiş anlatım biçimi bu şekilde.
Umarım anevrizma farkındalık ayında biraz olsun bu konuda sizlere bilgi aktarımı sağlayabilmişimdir.
HAFTANIN NÖROBİLGİSİ
İngiltere’de yapılan bir çalışmada, daha önce inme geçiren bireylerde demans gelişme riskinin, normal bireylere göre iki kat daha fazla olduğu tespit edildi. Bu bilgi, inmeden korunmanın aynı zamanda demans riskini düşürmesi açısından oldukça anlamlı.