Türkiye, çok önemli bir refleksi hayata geçiriyor. Çözüm sürecinde önemli bir aşamaya girilmişken, dışarıdan gelen suflelerle terörist eylemleri tırmandıran “Kürt siyasal hareketi”, barış denen kavramın altını hendeklerle oydu.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, sınırlarını ve siyasal bütünlüğünü tehdit altında hisseden her ülke kendi insanını ve insanlarının, topraklarının güvenliğini savunur.
Bunu her türlü aracı kullanarak yapar. Adına da devlet refleksi denir. Kimse tevatür yapmaya kalkmasın. Şaka değil, özerklik ilanı adı altında Türkiye’nin bütünlüğü hedefleniyor. Bu refleks sırasında gerçeklik kavramı da başkalaşım geçirir. 1100 akademisyenimiz bir bildiriye imza atmışlar. Bildirinin anahtar cümlesi, “Devlet katliam ve sürgün politikasına son versin.”
Ermeni soykırım iddialarının 100. yıldönümünde, Ermeni diasporasının uluslararası zeminde başaramadığı algı operasyonunu bizim hocalarımız yapmaya kalkıyor. Katliam ve sürgün politikaları demişler, yine insaflı davranmışlar. Ellerini korkak alıştırmasalardı, “soykırım” da diyebilirlerdi!
Kendilerini 1001 gece masallarının oryantalist toplumlarının tepesinde addeden elitist akademisyenler, elbette hüküm vermekten geri durmayacak.
Hendekler ve silahlarla yerle bir edilmiş sokakları görmeyecek...
“Çiçek çocukları çiçek atıyordu, bu kurşunlar da nereden çıktı?” edasıyla “katliamcı devlet” sloganı atacak...
Belki, AB’den bir fon koparırlar bu sayede!
Türkiye’de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Kürtler, 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye verdikleri kredinin çarçur edildiğini gördükten sonra 1 Kasım’da bir irade ortaya koydu. Seçim sonuçlarına da yansıdığı şekilde, şiddet ve terör politikalarıyla arasına mesafe koydu.
Hendek politikası adı altındaki terörün tırmanışı işte tam da bu noktada halkın gösterdiği iradenin yok sayılmasını amaçlamaktadır. Suriye’de Rusya’nın yönlendirmesinde devam eden kirli sürece, HDP-PKK cephesinin eklemlenmesinin zemini sözkonusu “hendek siyaseti” ile oluşturulmaya çalışılıyor. Aslında “DAEŞ ile mücadelede Kürt cephesi” pazarlamacılığıyla Batı kamuoyu nezdindeki prestijini arttırmaya çalışan PKK-HDP cephesi, Rusya-Şam-İran cephesiyle de kol kola hareket etmekten geri durmuyor. Neresi tutarsa...
Zor günlerden geçiliyor. Ama geçecek. Bir süre sonra güvenlik refleksi yerini sosyal politikalarla iyileştirilecek bir yaranın tedavi sürecine bırakacak.
Beyaz Show ajitasyonu
Türkiye insanı da bunun farkında. Bu nedenle Beyaz Show’a telefonla bağlanarak ajitasyon çeken Ayşe Çelik’in “zorlama bir Kürt şivesi” ile vermek istediği mesajın ne olduğunu anında anladı. “Bana ajitasyon çekme” tepkisi ile canlı yayında yapılmaya çalışılan mühendislik çalışmasına engel oldu. HDP’li Pervin Buldan’ın hizmet içi eğitim için bölgeden ayrılan öğretmenlerle ilgili bir mesajının aynısıydı Ayşe Çelik’in canlı yayında söyledikleri, es geçmeyelim bu noktayı da. “Şimdi gidiyorsunuz ama sonra nasıl geri döneceksiniz?” Yoksa elbette askeri-siyasi bir slogan edasıyla değil de, samimi bir ses tonuyla verilecek “çocuklar ölmesin” mesajının kime ne zararı olabilir ki...