Ölümün beyaz olanı var mıdır; bir insan nasıl donarak ölür hiç düşündünüz mü? Ayaklarınızdan başlayıp yavaş yavaş vücudunuzun dört bir yanına yayılan bir yorgunluktur bu... Hani beş dakika uyursam hemen toparlanırım, her şey düzelir duygusu var ya? Hani insanı gafil avlayan, teslim oldunuz mu bir daha uyanamadığınız o uyku? İşte Sarıkamış'ta on binlerce Mehmet, yoluna kenarına, tüfeğine yaslanarak şöyle bir çömeldi... Vücutları üç dakika içinde dondu!!
Allahuekber zirvesinde 26 Aralık gecesi tipiye yakalanarak yarısını yitirdiğimiz 93. Alay’ın Mehmetleri bizim için kutsal şehitlerdir.
Savaş iki taraf arasında oynanan bir ölüm kalım oyunudur; bir kazananı bir de kaybedeni vardır. Savaşın kazanılmasında rastlantıların rolü büyüktür. Yani? Yani en iyi hazırlanmış ordular bile savaştan yenik çıkabilir. Yenilenin “Ben yenilmedim ki.." demesi mümkün değildir. Çünkü acımasız gerçekten kaçamazsınız...
Şahadet kutsal bir amaç uğruna ödenen bir bedeldir, savaşın vazgeçilmezidir. Savaşta ayıp olan yenilmek değil, ayıp, amaç ne olursa olsun, uğrunda insan evlatlarını öldürmektir.
Sarıkamış şehitleri için yapacağımız en büyük hizmet, ayağımıza iyi bir ayakkabı, sırtımıza sıcak bir palto geçirdiğimizde onları, Mehmetleri hatırlamaktır!!
(Prof Dr. Bingür Sönmez, Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı)
Allahüekber Dağları mezar oldu on binlerce Mehmetçiğe. Mehmetçiğin büyük bir bölümü tek kurşun dahi atamadan beyaz ölümün dondurucu yüzüyle burun buruna geldi.
Harbiye Nazırı, Başkomutan Vekili Enver Paşa, Anadolu'nun doğusunu Rus işgalinden kurtarıp Kafkaslara uzanabilmek için Sarıkamış'ı hedef alan bir harekata soyundu. Onu bu harekata yönlendirenlerin başında, onun gibi Saray'ın Damadı olan Albay Hafız Hakkı Bey vardı. Ama çok kişinin bilmediği bir gerçek: Osmanlı İmparatorluğu'nun o günlerdeki Genelkurmay Başkanı Türk değil bir Alman'dı. Babıali'nin bir gecede rütbesini generalliğe yükselttiği Genaral Bronsart von Schellendorf.
Enver Paşa cesur, dindar, namuslu dürüst bir askerdir ancak biraz maceraya meraklıdır. Orduyu, savaş meydanını pek tanımayan gözü kara bir komutandır. Turan hayaliyle yatıp kalkar. Kafkaslardan Orta Asya'ya uzanan geniş toprakların hakimi olmak hayaliyle yanıp tutuşur.
Balkan savaşlarından salt askeri anlamda değil bir milletin şeref ve haysiyetini kırıcı bir bozgundan yeni çıkan, yıllarca sıla hasreti çeken askerlerin evine, köyüne, sevdiklerine yeni kavuştuğu sırada, Enver Paşa imzalı zarftan şu satırlar dökülür:
"Seferberlik ilan edilmiştir. Silah başına..."
Bir sonraki yazıda devam edelim efendim.