Modern ve pozitif futbolun, ofansif bir oyun anlayışının nimetlerini anlatmaya çalışıyorum bu köşeden. Ne zamandır? Schuster Beşiktaş’ın başına geldiği günden beri. Geçen sezonu Schuster’i savunmaya çalışmakla geçirdim. Nafile çabaydı elbet. Üstelik pek yandaş bulduğum da söylenemez spor medyasında.
Bu sezona sert eleştirilerle başladım. “Büyük takım böyle oynamaz” diye yazdım. Sonrasındaki toparlanma döneminde “pozitif futbol”a yönelik birkaç kıvılcım bile yetti Carvalhal’e var gücümle destek vermem için. Modern bir 4-3-3 uygulamasında hangi öğelerin yer alması gerektiğine dair sayısız yazı kaleme aldım. Eleştirilerimi olabildiğince yapıcı kılmaya uğraştım.
Tayfur Havutçu göreve başladığında da aynı tutumu sürdürdüm. Tıpkı geçen sezon yaptığım gibi: O kısa dönemde Guti’yi “forvet arkası” oynatmasının yanlışlığına dikkat çekmiş, Fernandes’i aynı bölgede kullanmasının da verim sağlamayacağını belirtmiştim. Bu kez, biraz da şaşkınlıkla, Carvalhal’in sisteminde ciddi bir değişiklik yapmadığını gördüm Tayfur Hoca’nın. Takımın hali düşünülürse pek akla yatkın değildi bu. Carvalhal dönemindeki uyarılarımı bir kez de Tayfur Hoca için tekrarladım.
Gelgelelim, yoruldum artık. Son G.Saray ve Trabzon maçlarından önce yazdıklarıma bakıyorum. Şimdi bir tür ironi gibi görünüyor bunlar gözüme. Hayalcilikten öte bir şey. Ne heyecan kaldı bende, ne de istek. “Modern futbol”a çağrı çıkarmanın ne gibi bir anlamı olabilir ki? Delirmiş, bir “ofansif futbol” cinnetine kapılmış olmalıyım. Sonuca yönelik “katenaçyo”nun futbolun ruhuna yapılmış bir suikast olduğunu unutmuşum nicedir. Zaten bir “katenaçyo cenneti” olan Türkiye’de, 3 Temmuz’la birlikte o ruhun cenazesinin çoktan kaldırıldığını görmemiş olmalıyım. Beşiktaş sezonu şimdiden kapatsın, ben de rahat edeyim azıcık.
Riske girmek
Bir takım “riske girme” becerisini göstermekten acizse, mevcut orta saha kurgusunu ısrarla koruyorsa, Simao’dan kontratak oyuncusu yaratmaya çalışıyorsa ne denebilir ki? Tayfur Havutçu Trabzon maçından sonra “Mağlup duruma düşünce risk almak zorundaydık, onun için bazı pozisyonlarda eksik yakalandık” diyor. Tayfur Hoca’nın kafası “gol yeme rekorunu egale etmeyeyim” hedefine takılı kalmış anlaşılan. Bu yöndeki gazete haberlerinden etkilenmiş. Yavan, tedbirli bir futbol sunmuş bize.
Bütün bu saçmalıklar, yıllardır her oyuncu ve taktik değişikliğini “riske girmek” diye tanımlayan yorumcu ve sunucuların armağanı aslında. Ey katenaçyo sevdalıları, futbolun ruhu “riske girmek”ten başka nedir ki? Defansif zaafları ortada bir Trabzon’a karşı coşkulu, ofansif bir başlangıç yapsa ne kaybederdi Beşiktaş? Maçı mı? Kaybetti zaten, haftalardır kaybediyor. Beşiktaş bu sezon bir kez riske girdi, 3-2’lik G.Birliği maçında. Neden? Tanju sakatlandığında kulübede defans oyuncusu olmadığı için. Mecburen yani. Ben de ironik bir yazı yazmıştım o gün, “Schusterist bir Beşiktaş” diye. Sezonun özeti bundan ibaret aslında.
Yönetime öneri
Fikret Orman ve yönetimine, henüz işin başındalarken dostça bir uyarıda bulunma zamanı. Yılların biriktirdiği onca sorunu göz ardı edemem. Çok zorlu bir uğraşa iyi niyetle girdiklerinin de fakındayım. Ama beni endişelendiren bir şey var: Ürün satışından iletişim stratejisine kadar, fazlasıyla “teknik sorunlar”a odaklanmış görüyorum yönetimi, futbolun ruhunu ıskalama tehlikesini doğuruyor bu.
Çünkü sürüp gitmekte olan bir sezon var. Bakmayın hepimizin “Beşiktaş sezonu şimdiden kapatsın” demesine; takımda bir değişim ışığı görmemenin verdiği yılgınlık ve kaygının ifadesi o. Hafta başındaki yönetim açıklamasını olumlu buldum, ama yetmez; şimdi takıma olabildiğince odaklanmak şart. Yoksa bu takım, büyük ihtimal oynamak zorunda kalacağı Avrupa Ligi baraj maçını bile kaybedecek. Daha beteri, sezon sonu akıldışı bir kadro revizyonu ve yanlış teknik heyet seçimi tehlikesi baş gösterecek. Gerekirse daha ayrıntılı değineceğim bu konuya.