Yerel seçimler sonrasında sıkça, "Bize yeni bir hikâye lazım!" ifadeleri duyuluyor.
Evet, bize yeni bir retorik, yeni bir paradigma lazım!
Bize ait tarihi incelerken, Asr-ı Saadet'in bitimine kadar olan kısmı bir evre olarak sayabiliriz.
Muhtemelen Şam-Bağdat merkezli ikinci evre var. Bu ikinci evre çok velûttur. Devlet sistemlerinin oluştuğu, hikmet sistemlerinin şekillendiği evreler.
Selçukluyu Osmanlı'ya kadar olan kısmı ve Endülüs'ü dahil ederek bir evre saymak lazım.
Selçuklu-Osmanlı-Türk tecrübesini bir evre saymak lazım.
Şimdi, işte bütün hepsinin hikayesinin bittiği yeni bir evrenin başındayız kanaatimizce.
Önümüzdeki dönemi hem İslam için yeni bir evrenin şekillendiği yıllar hem de Erdoğan'ın şahsi tecrübesinin bütünüyle toplumu ihata ediyor olduğu/olacağı yeni bir evre saymak lazım.
Mesela Amerika'da, İngiltere'de bütün dünyaya teori ve kadro ihraç etmek üzere üniversiteler, enstitüler, think tank merkezleri, medya kuruluşları vardır. Dünya Bankası gibi, IMF gibi bir sürü operatif merkez vardır.
Hem Türkiye'ye lazım olan kadroların hem özellikle gönül coğrafyası dediğimiz hikâyeye uygun kadroların hem de Türkiye'nin bütün dünyadaki misyonlarını çok güçlü bir arka planla, teoriyle sahiplenecek, stratejik olarak da bunları taşıyabilecek kadroların yetiştirildiği bir merkez neden olmasın?
Gezi günlerinden beri siyaseten iktidar olduk ama kültürel, sanatsal yönden iktidar olamadık diye sızlanıyoruz ve buna rağmen ciddi bir arka plan oluşturmuyoruz!
Stratejik mahiyeti birinci sınıf olan bir teori merkezi kurulmasından bahsediyorum.
Hem İslam'ın yeni evresinin, diyelim ki beşinci evrenin başı, hem de siyasal evrenin teorisi...
Bunun arka planını oluşturmak lazım.
Bunun anlamı nedir?
Erdoğan, bize göre taşıdığı kimlik itibariyle mücahit Müslüman bir insandır.
Evet, fütuhatçıdır.
Çünkü böyle olması gerekir.
Bir gençlik hareketi, bir eğitim hareketi, bir medya hareketi vesaire gibi altlıkları yapılır ya da kompartımanları yapılabilir.
Türkiye için ve gönül coğrafyası için bir planlama teorisi bu.
İmkân sağlanan STK'ler ayrı ayrı dağınık çalışıyorlar.
İslami hizmetlerde rol alabilecek olan bütün STK'leri bir stratejik plan çerçevesinde çalıştıralım.
Bu çok ciddi bir şey.
Mesela, Savunma Bakanlığı gibi düşünün, mevcut uçakların ekonomik, fiili kullanım ömrü beş sene ise on sene önceden bunun planlaması başlamıştır. Ya da üç sene, beş sene, on sene sonrası için öngörülen bir tehlike varsa öngörüye uygun şekilde eksik yanlar giderilir ve gerekli güçlendirmeler yapılır.
Gidişatın aksayan yönlerinin öngörüsünü yapabilen ve önlem alabilen taşıyıcı kolonları olsun bu teorinin.
Beyin kadroları oluşturalım ve her birine görevler verelim.
İslami STK'leri, bağlı kuruluşları, benzer kuruluşları bir stratejik plan dahilinde reorganize edelim.
Diğer taraftan Türkiye'nin soft power, smart power diye anlattığımız ara unsurlara ciddi ihtiyacı var.
Gavur bunu dizileriyle, sosyal medyalarıyla, mankenleriyle, topçularıyla, İcardi'siyle, karısıyla falan yapıyor.
Bunlar kendi başına olan şeyler değil.
Herkesin elinde porno, LGBT, vs, ekranı olan telefonlar var.
Diziler daha ehven sayılıyor!
Sinemalar zaten almış başını gitmiş.
Hayatın akışı içerisinde kanıksadığımız, normalleştirdiğimiz, duyduğumuzda şaşırmadığımız şeyler haline dönüşmesin bu bataklıklar!
Yumuşak güç, akıllı güç unsurlarını, kültür-sanat-politik arka planını planlayalım.
Bize özgü, medeni değerlerimizi esas alan, teorik arka planı kuracak bir merkezi kurmalı, kadroyu oluşturmalı ve bunun külliyatını acilen başlatmalıyız.
Üniversiteleri, bütün STK'ları bunun içine dahil edelim.
Eğitim, kültür, sanat yani toplum üzerinde dönüştürücü etkisi olan unsurlar kullanılarak yayılan kötülüğe karşılık olacak ve onların önüne geçirecek iyiliğin etkili şekilde ortaya çıkarılacağı bir merkez vesselam...