Beşiktaş Süper Ligin 23.haftasında, lider Galatasaray’ın 7, ikinci Fenerbahçe’nin 1 puan gerisinde, 39 puanla üçüncü sırada. Bursa ve Antalyaspor’dan beşer; Eskişehir ve Kasımpaşa’dan altışar, Kayseri’den 7, G.Birliği ve Trabzonspor’dan dokuzar puan önde!
Beşiktaş şu anda gelecek yıl Avrupa’da oynama olanağı en yüksek takımlardan biri.
Kalan 11 maçının 8’ini (GS hariç) yukarıdakilerle ile oynayacak. İlk rakip Fenerbahçe, ardından Trabzonspor ve Kasımpaşa... Bu maçları kazanırsa önü iyice açılır.
Ama...
8 adamı sakat! 11’i zor doğrultup sahaya çıkıyor... Şu üç maçlık etapta sakatlığı geçip, formunu bularak oynayacak adamı yok!
Ayrıntısına girmeyeceğim. Ligi zaten 15 adamla ancak götüren Beşiktaş şimdi 7-8 adamını oynatamıyorken kimileri çıkıyor; “Galatasaray ve Fenerbahçe çok puan yitirdikleri için Beşiktaş tepede” diyor!
Samet Aybaba’yı iğnelemeler arttı!
Buna takılıyorum.
Biri çıkıp diyemiyor ki Fatih Terim de Aykut Kocaman da elindeki olanakları yeterince kullanamıyor!
Bunu söylemeye cesaretleri yok!
Aybaba beklenenden fazlasını yapmış, onlar yapabileceklerinin altındalar! Oysa iki sevgili hocamızın bu yıl işleri iyi yürütemedikleri yönetimlerinin ve kendilerinin tutumları ile ortada.
Galatasaray yönetimi, şampiyon takımın üzerine 65 milyon avroluk yatırım yükledikten sonra daha geri kalındığını görmese, yani Terim’i yetersiz kaldı saymasa, gider Drogbaları, Sneijderleri getirir miydi?
Fenerbahçe’de Kocaman’ın kendisi kendini başarısız sayıp istifa etmedi mi? Büyük transferde 8 tane yıldız aldıktan sonra ara transferde takıma doğrudan giren üç yıldız daha getirmedi mi yöneticiler?
Yani bu durumda Beşiktaş’ın başarısız olmasının (olursa) nedeni Samet Aybaba; Galatasaray ve Fenerbahçe’nin başarılı olmalarının (olurlarsa)nedeni Terim ile Kocaman mı olacak?
Terim ve Kocaman bir yandan maç sıkışıklığından yakınıyor, bir yandan ellerindeki oyuncuları kulübeye bile sığdıramıyorlar! Geniş kadro neden var? Terim’i de Kocaman’ı da hem kişilik hem teknik yönetmen olarak saygıya değer bulurum. Ancak bu onları koşulsuz başarılı görmemi gerektirmez. Duruma verdiğim tepki onlara karşı çıkmak değil, sahip çıkmaktır.
Lütfen bu adamlar, yanlış yaptığında yanlış, eksik yaptığında eksik, diyelim. Sevgi, saygı; sevilenin hatasını gizlemeyi gerektirmez. Uygun bir dil ve davranışla uyarmayı gerektirir.
Zaten bu yazıdaki hedefim değil teknik adamlar...
Onları gerçeklerle değil, ne amaç güttüğünü kestiremediğim duygularla değerlendirenleri uyarmak.
Ben bu hocalarımızı ve dahi Güneş ve Denizli hocalarımızı, bırakınız futbol bilgileri ve yönetme becerilerini; ‘bilgi ile akıl ile düşünmeyi’ ve bunu yaparken onları gereksiz etkilerden arındırmayı sıklıkla bilebildikleri için sevip sayıyorum.