Beşiktaş ligin en çok atan (24) Kasımpaşa en az yiyen (5) takımıydı. Bu sayılar hücum zenginliği ile savunma sağlamlığını anlatıyordu. Ancak hangisinin kendi özelliğini kabul ettirebileceği maçın akışında ortaya çıkacaktı. Kasımpaşa öne çıktı. Çünkü hem savunmayı hem de hücumu yeterince başarıyordu. Savunmayı sahanın her yerinde yaptı, önde bastı, kazandığı topla çabuk hücumlara girişti. Topla çok çabuk karşı kaleye gitmeyi ve şut atmayı ilke edinmişti! Beşiktaş’a olan üstünlüğü buydu. Beşiktaş kaleye cepheden atılan şutlara izin verdiği için golleri yedi!
Beşiktaş’ın topla fazla oynama huyu, bunu yapan adamlarının çokluğu Kasımpaşa’nın savunma becerisini daha iyi uygulamasına izin veren başlıca faktördü.
Şenol Güneş, cezalı Ersan’ın yerine savunma bloğuna İsmail’den sonra bir ekleme daha yaptı. Miloseviç, İsmail gibi bir tercih değil, zorunluluktu. Savunma onunla gevşedi! Ne yazık ki bu maçta Ersan tipine ihtiyaç vardı.
Beşiktaş öne geçtiğinde oyun akışında avantaj sağlayan bir takımdı, ama daha ilk yarıda iki kez geriye düştü!
Güneş ikinci yarıya Quaresma ve Necip’in yerlerine Sosa ve Gökhan’ı sürdü. Beşiktaş bir çözüm üretmeliydi. Oyunu ikinci ve üçüncü bölgesinde basarak oynayan, öne kalabalık çıkmış Kasımpaşa’nın üzerine, az pasla hızlı gitmeyi denedi. Bununla 2-2’yi buldular! Hücumda artısı oldu Beşiktaş’ın ama savunması toparlanmadı. Alan daraltmayı başaramadılar. 3. golü Eren bu olanağı kullanıp attı. Güneş’in son arayışı riske girip, Miloseviç’i çıkarıp 74’de Cenk’i de oyuna sürerek hücumcuları artırmaktı. Beraberliği uzatmada, TV’den bile pek kestirilemeyen, akla tam yatmayan penaltıdan kurtardılar. Beşiktaş elinden geleni yaptı, ama önde top kullanma çabukluğunu kazanamadı. Kasımpaşa’nın elinden gelen de az şey değildi. Ligin geri kalanında bu özgüven ve kazanma azmini sürdürürlerse yukarı doğru hız kazanırlar.