Beşiktaş ile Antalya ligin ilk yarısının öne çıkan iki takımıydılar. Ligin ikinci yarısındaki ortak özellikleri de ilkine oranla çok başarısız olmalarıydı. Avrupa’ya çıkma olanakları artık tehdit altındaydı.
Beşiktaş’ın verimli olmasını engelleyen çok sakatının bulunmasıydı. Sivok, Almeida, Niang, İbrahim Toraman gibi aynı anda takımın içinden çekiliverenlerin açıklarını başka isimlerle kapaması zordu. Tek yolu, ilk yarıdaki gibi herkesin veriminin üstüne çıkma çabasını göstermesi ve en önemlileri Fernandes’in, topu çabuk kullanması ve buna arkadaşlarının yardımcı olmasıydı. Bunu ilk yarıda pek başaramadılar. Çok top kaybı yaptılar.
Beşiktaş savunma göbeğinde Escude-Ersan Gülüm ikilisi vardı ve elbette solda da Gökhan Süzen. Bu, “geçiş serbest” demekti! Antalya ilk yüklendiğinde bu savunmayı kolay aşsa da McGregor’u geçemedi. Beşiktaş’ın solu boştu, savunması yufka idi, ama kısa bir süre sonra hücum üstünlüğünü ile geçirince Antalya rakibinin bu eksiklerini fazla kullanamadı. Beşiktaş baskılıydı, ancak ilk yarıda en çok umutlandığı anlar duran toplardı. Ne var ki onlarda da Fernandes’in toplarına vuracak çıkmadı, Fernandes iyi top atamadı! İbrahim Dağaşan’ın kol üstü ile ceza alanında topa uzanışı bir gün önce FB-Eses maçında Alper’in attığı ve elle oynama sayılarak iptal edilen goldeki hareketin bir eşiydi. Fakat bu kez hakem Mete Kalkavan oyunu devam ettirdi! Kalkavan’ın FİFA kokartı takmasına zaman zaman şaşırıyorum.
Beşiktaş’ın ısrarla önde basması bir yandan Antalya’yı zorladı ve bir yandan da üstüne yük binmesini önleyerek kendi savunmasını rahatlattı. Oğuzhan’ın katılmasıyla hücumun da iyisi yapmaya başladılar. İyi bir pas iyi bir kaçış ve vuruşla golü buldular. Ardından üç gol daha atacak verimlilik gösterdiler. Mustafa’nın tam havasını bulamasa da oyuna kendini verişi, Olcay’ın hırsını pozitif kullanışı, Oğuzhan’ın takımı yönetmeye soyunma özgüveni ve takımca içinde bulunulan zor duruma gösterilen tepki Beşiktaş’taki olumlu görüntülerdi.