Galatasaray ve Fenerbahçe’nin maçlarını kazanmaları baskı yaratmalıydı Beşiktaş üzerinde. Oysa Beşiktaş bu yıl baskıya şerbetliydi. Alışmıştı. Beklenmediği kadar öne oynama ve hızlı hücum isteğiyle girişti mücadeleye. Erken bir gol bularak rakibinin direnme cesaretini kırmayı amaçlıyordu. Sosa’nın harika firikiğiyle o golü de kazandı. Ancak bununla amaçladığı gelişmeyi elde etmenin peşine düşmedi! Tersine, temposunu yavaşlatıp, Gaziantep’in kendini bulmasına destek oldu! 30.dakikada bir penaltı kazanmalıydı, ama Erdem’in Ba’yı belinden iterek düşürmesini, cılız bir düşürme saymış olmalı ki hakem Özkalfa çalmadı. Oysa önemli olan düşmeye neden olmaktı. İtmenin şiddeti değil. Beşiktaş ilk yarıdaki bir sıkıntısı da önde büyük hücum kozu varsaydığımız Olcay-Ba-Gökhan üçlüsünün çok top kayıplarından kaynaklandı. Gökhan topu bekletmekten, Olcay dikkatsizlikten, Ba da yalnız kalıp en az ikili kontrol altında olmaktan bu kayıpları yaptı. Antep’in golü öncesi, Kamara’nın Serdar’ı dirsekleyerek düşürmesi vardı. Çalmadı hakem! Golü doğrudan buna bağlamamak gerek, ama bu faul çalınsa Antep’e gol atacak zaman kalmazdı...
Beşiktaş ikinci yarıda uyandı ve kısa zamanda Antep kalesini ablukaya aldı. Bunu sağlayan en önemli değişim, tempo artırmak, öne oynamak, topu oyalamamaktı. Ancak bu kez karşılarına Eray’ın kalesinde büyümesi çıktı. Eray kimi kez beceriyle kimisinde şansla Beşiktaş’ın burun buruna geldiği gollere izin vermedi.
Biliç Beşiktaş takımının yapabildiklerine bakıp, yapamadıklarının önüne kolayca geçebilir. Topu bekletmemeli, hücuma çok pasla çıkmamalı. Hücuma geç gitmek, rakibin savunma kurmasına dolaylı olarak destek vermek oluyor. Bunu görmeli. Kendine etti Beşiktaş dün ve şimdilik şampiyonluk yarışından çekildi.