Bir önceki yazıda, hem ekonomi hem de siyasi tarafta yaşadıklarımızı büyük bir tarihsel alt-üst oluş olarak değerlendirmiştik. Buna bağlı olarak içinde bulunduğumuz ‘kriz’ diye adlandırılan evrenin tahmin edilenden çok daha uzun süreceğini söylemiştik. Tabii ki bu tahmin oldukça moral bozucu oldu. ‘Bizim ömrümüz krizle mi geçecek, böyle şey olmaz’ tepkilerini anlıyorum.
Böyle durumlarda ve zamanlarda biraz geriye çekilip yaşanılanlara bakmak gerek. Evet, biraz ‘uzaktan’ bakalım.
Bu ‘kriz’ sizin hayatınızı bitirecek kadar uzun sürebilir derken şunları kastediyordum: Birincisi artık şunu hepimiz kabul ediyoruz; bu yaşanılanlar yalnızca bir finansal hatta ekonomik kriz değil, ekonomide olduğu kadar siyasette de köklü dönüşümleri gerektiren bir alt-üst oluş. Ama buraya gelmeden önce de işin yalnız ekonomik tarafına baktığınızda-bile- örneğin, herkesin kabul ettiği bir gerçek var; bu ‘iş’ bu para sistemiyle gitmez, dolar ve euroya dayanan rezerv para sistemi bitmeli...
Bu bitmeden kriz çözülmez-ki bu Bretton-Woods sistemidir- Bu tespit, artık kabul gören bir gerçek olmuş durumda. Peki, soruyorum yeni bir para sistemi sizce kaç yılda ortaya çıkar, kurumsallaşır ve oturur? Epey uzun süreceğini, öyle önümüzdeki birkaç yılda bu işin çözülmeyeceğini kestirmek için artık iktisatçı olmaya gerek yok.
Öte yandan artık AB’nin bu haliyle bittiğini hepimiz kabul ediyoruz, AB dağılsa bile (ki ben böyle bir ihtimali uzak buluyorum) bu, bir müddet ‘eski’ ulus-devletler Avrupası’yla gideceğiz demektir, bu tehlikeli yolculuk ve sonrasında yeni bir birliğin ortaya çıkması sizce kaç on yılı alır? Ama yeniden bir AB genişleme perspektifinin oluşturulması da artık yalnız AB’ye bağlı değil, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun Rusya ve İran faktörleriyle birlikte, içinde bulunduğu değişim sürecini tamamlaması, burada bir geriye dönüşün-restorasyonun- olmaması gerekir. Ben, ‘iyimser’ bakış açısını ısrarla korumama rağmen, hem Türkiye’de hem de-Rusya ve İran faktörlerinin geciktirmesine bağlı olarak- Ortadoğu’da çok ciddi bir ‘geriye dönüş’ - ya da yerinde sayma-ihtimali görüyorum.
Türkiye için ‘geriye dönüş’ ihtimali, sivil siyasetin kurumsallaşamadan geriye dönmesinden (Demokratik Anayasa’nın yapılamaması, siyaset kurumunun yenilenememesi, demokratik muhalefetin ortaya çıkmaması vb. ) AB, ABD ve Ortadoğu’daki gelişmelere kadar uzanan risklere bağlı olarak gelişebilir ve şu an yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir. ABD’de Obama’nın seçilememesi bile süreci, en az on yıl, geriye götürür. Dolayısıyla önümüzde çok zorlu ve hepimizin yaşam süresini aşacak bir alt-üst oluş dinamiği var.
GÜNEYE YOLCULUK VE KENT DEVLETLER
İşte size çarpıcı bir örnek daha; Mc Kinsey Enstitüsü’nün son raporu dünya kentlerini ve bu kentlerdeki sınıfsal değişimi ele alıyor. Mc Kinsey, bu çok çarpıcı ve önemli raporda ünlü iktisat tarihçisi Maddison’un geleceği gören bilimsel analizlerinden hayli yararlanmış. Örneğin haritamızda ilk bin yıldan itibaren dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin yolculuğu var.
Sanayi devriminin olgunlaşmasına kadar Mezopotamya’dan başlayan doğu egemenliği var. Ancak 1800’lerin başından itibaren hızla kuzeye ve batıya çıkıyoruz. 1950 ve 60’lar Amerika ve Avrupa doruğu oluyor. Sonra yeniden 21. Yüzyılın başından itibaren hızla doğu ve güneye iniyoruz. Bu iniş, tabii ki Avrupa’dan oluyor. Ancak 2000-2010 arası tarihsel-çok hızlı- bir iniş var. Hızla yeniden Türkiye’nin üzerinden Mezopotamya’ya ve Doğu’ya geri dönüyoruz. Bu sürecin, 21. Yüzyılın ilk çeyreği sonunda (2025) belirginleşeceği ama kaosun durmayacağını söyleyebiliriz.
Ayrıca Mc Kinsey raporu, ekonomik merkezlerin artık ulus-devletler değil büyük kentler olacağını ortaya koyuyor. Dünyanın dinamosu metropoller, bu süreçte, ekonomiye 30 trilyon dolar tüketim pompalayacak. Toplam 600 metropol büyümenin tüketim tarafında yüzde 65’lik bir katkı yaparken, gelişmekte olan ekonomilerdeki 440 metropolde büyümenin yarısını sağlayacak. Gelişmekte olan güneyde, doğuda nüfus artacak, beşeri sermaye ve hızla büyüyen yeni pazarlar dinamo olacak ve kentlerin yerel yönetimleri siyasi merkezler olurken ulus-devletlerin siyasi merkezleri, kraliyet aileleri gibi, sembolik kalacak.