Biraz gündemin yoğunluğu, biraz geç okumam, biraz da fayda verir mi vermez mi sorusuna içimde doğan karşılık netleşmediği için cevap yazamadım. Ama biraz düşündüğümde, Benim “Ne idiniz ne oldunuz?” başlığı ile yazdığım ve özeleştiri çağrısı ihtiva eden yazıma verilmiş bir cevap olduğu ve içinde bir nebze de olsa özeleştiri ışıltısı gördüğüm için bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Mahmut Akpınar imzalı yazı, “Makuliyet İhtiyacı ve Taşgetiren” başlığını taşıyordu ve 14 Nisan 2015 tarihinde, Camia’nın ucuz gazetesi Millet’te yayınlanmıştı.
Yazıda bana “Ne idin ne oldun Ahmet Abi?” diye soruluyordu.
Yazarı ile aramızda hala “Abi”lik ilişkisi bulunuyorsa, ona söyleyeyim ki, “Ahmet Abi”de bir değişiklik yok. Geçmişte Camia’nın Zaman gazetesinde 5 yıl yazdım. Sonra Bugün’de haftada 5 gün, Aksiyon’da haftada bir yazdım, Burç FM’de hafta içi her gün, “Günün yorumu”nda konuştum, haftada bir “Analiz” programı ile Burç’un dinleyicileriyle buluştum. Bugün TV’de, Samanyolu’nda, Mehtap’ta program konuğu oldum. Siyasi analizlerim yer aldı, fikri mütalaalarım yansıdı. Zaman zaman Anadolu’da, yurt dışında programlara katıldım.
Biliyorum ki, ilgi ile okundum, dinlendim. Sevildiğimi de sanıyorum.
Sonra Camia ile Hükümet arasında problemler başladı. Yazılarım, radyo yorumlarım, tv programlarım bir süre devam etti. Bu arada özel ortamlarda farklı düşüncelerimi dile getirdim.
Ama bir gün oldu ki Camia, iktidara savaş açtı. Bunun için de yolsuzluk temasını kullandı. Bu iktidar döneminde yolsuzluk olmamış mıydı? Elbette olmuştu. Zaman zaman buna ilişkin benim de uyarılarım vardı. Ama ben biliyordum ki, bu iktidarın Camia’ya sağladığı imkanların çok büyük kısmı da, kayırmacı nitelikteydi ve eğer yolsuzluk sözü ile tanımlamak gerekirse şimdilerde soruşturması sürdürülen pek çok konu, o kapsam dışında değerlendirilemezdi. Üstelik yüzbinlerce insanın kul hakkının ihlali boyutunda.
Savaş çıkınca, benim bu iktidarın Türkiye için gördüğüm anlamı ile Camia’nın gördüğü anlam farklılaştı ve ben Camia medyasından ayrıldım.
Ne dendi benim için?
Kaç milyar aldığım söylendi?
Bunlar bir bilgiye dayanıyor muydu yoksa dört dörtlük bir iftira mıydı? Çıkıp yazdınız mı “Ahmet Abi fikri bir tercihte bulundu, ona yönelik iftiralara katılmıyoruz!” diye? Yazmadınız. Aksine tedavül etti o sosyal medyanızın günah çukurunda. Üstelik çocuklarım da işin içine katılarak...
Ne yazıyor Mahmut Akpınar?
“Benim makuliyetle hareket etmesini umduğum insanlar arasında bir fıkıh âlimi olan Hayrettin Karaman ve yine muhafazakâr kesimin itibar ettiği Ahmet Taşgetiren vardı. Ama onlar da herkes için hayırlı ve yararlı olanı aramak yerine kılıç kuşandılar...”
Bana atılan çamur bir yana, Hayreddin Hoca’ya layık gördüğünüz sıfatlara bakın bir. İnsaf isterim, iz’an isterim. O Hayreddin Hoca ki, daha düne kadar sizin organize ettiğiniz “Mabeyn buluşmaları”nın Üstadı idi. Diyalog tartışmalarının en gerilimli günlerinde size kefil olmuştu. Yüzüne nasıl bakacaksınız Hayreddin Hoca’nın?
Bakın size bir şey söyleyeyim:
Eğer Hayreddin Hoca’nın ve Benim, bir de Hüseyin Bey’in neden size mesafe koyduğunu, neden sizin savaşınıza katılmayı reddettiğini anlamış olsaydınız, bu savaşı bir saniye sürdürmezdiniz?
Camia’nın birikimlerinin heba olmamasını eğer benim kadar isteseydiniz, “Dostça” yazılarımı anlasaydınız, içinizde bir sağduyu damarı gelişirdi. Bakın bir, Türkiye’de iş tuttuğunuz çevrelere, bakın bir dünyada iş tuttuğunuz çevrelere, bakın bir Tayyip Erdoğan’ı çökertmek için kurşun alışverişi yaptığınız odaklara... Yahu siz, sadece Hayreddin Hoca ve Taşgetiren’den kopmadınız ki, Türkiye’de nerede ise tüm Muhafazakar-Dindar çevrelerden koptunuz. Estağfirullah “Ahmet Abi”nizi azıcık dinleyecekseniz, lütfen “Ne idiniz ne oldunuz?” sorusunu bir kere daha değerlendirin. Çok açık: Sizin orada bir dehşet misyon kaybı var. “Ne idiniz”i onun için soruyorum. Bana verdiğiniz cevap “Ne idiniz”i çoktan gündem dışına ittiğinizi gösteriyor. Bari “Ne oldunuz”u görüyor olsanız.