Benzetme belki biraz kaba kaçacak ama; Benfica’lı futbolcular, mabatlarına neft yağı sürülmüş gibi, vahşi bir süratle üstümüze geldi. Gözleri dönmüş bu adamlara karşı, başlarda ciddi bir panik yaşadık. Savunma düzeninde maça başlamamıza rağmen; birbirine yakın sürelerde ve iki ayrı pozisyonda rakibi 3’e 1 bıraktık. Neyse ki; hızlı olayım derken telaşlı da oldukları için, bunlardan bir şey çıkmadı.
Yediğimiz baskı insan üstüydü. Avrupalıların bu tür durumlar için “Kriz Futbolu Yönetimi” diye, farklı bir stratejileri var. Baskı yediğinde nasıl oynayacaksın?...
Panik duygusu oluşursa, nasıl kurtulacaksın?... Ya da paniğe hiç kapılmamak için, önceden ne yapmalı?.. Sakinliğini koruduğun halde sahandan çıkamıyorsan, ne yapmalısın?.. Rakip sert oynayarak seni sindirmeğe çalışıyorsa, çıkış yolu nedir?... Türk futbolunun bunlara karşı kriz futbolu yönetimi yoktur. Yapabildiğimiz şey, dan-dun top uzaklaştırmaktır. Bu da felaketi yakınlaştırır.
***
F.Bahçe şaşılası baskı karşısında elbette bocaladı, tekledi, şaşırdı ama; ilk yarıda dan-dun komedisine pek dönüşmedi. Hatta direniş ve isyan sayılacak çıkışları oldu. 2-1 gerideyken; sırasıyla Caner, Sow ve Kuyt işbirliğindeki müthiş atağımızda, skoru 2-2’ye getirmeyi kıl payı kaçırdık. Çünkü Kuyt, uygun pozisyonda olmasına rağmen topa çok kötü vurdu.
Maçın önemli gerçeklerinden biri; hakem Lannoy’un korkulası tribün baskısına boyun eğmemesiydi. Lehimize verdiği, aleyhimize vermediği penaltı kararlarında doğruydu, Benfica’lıların kendilerini yere atarak penaltı beklentilerinde de kül yutmadı. Bu baskıya kimse dayanamazdı, Lennoy müthiş bir dirayet gösterdi.
***
Portekizlilerin çileden çıkmış görüntüdeki deli-dolu sokuluşları ikinci yarıda daha da arttı. F.Bahçe bunaldığı anlarda, savruk top çıkarışlarına yöneldi. Döndürdüğümüz toplar hep rakibe gitti. Gene de futbolcular özveriyle mücadele etti.
Fenerbahçe’nin uzun soluklu ve nerdeyse sonuç alacak direnişi, her türlü saygıyı hakkediyor. Canlarını dişlerine taktılar ama, ne yazık ki dişleri yerinden çıktı.
Sağlık olsun!