Uzaktan beni gördüğünde şaşırdığını fark ettim dostumun; “Ben de seni hacca gittin sandım”dediğinde bu defa şaşırmak bana düştü. Meğer ona bu hissi sabah sabah okuduğu bir yazı vermiş...
Yazarın bana dokundurduğunu sanmış da ondan...
O anda birarada bulunan o kadar kişi birlikte okuduk ‘torpil bedduası’ ara-başlıklı şu yazıyı:
“Yarabbi... Onca insan hacca gitmek için sırada beklerken... Torpille hacca gidenlerin dualarını kabul etme. Ömrünün son deminde Kabe’ye yüz sürmek isteyen yüzlerce kadın ve erkek bin bir umutla sırada beklerken... Hiç sıra beklemeden şak diye Kabe’ye ulaşanların bütün arzularını geri çevir. Onların haccını hacdan sayma. Onlara ‘kul hakkı yemiş şahıs’ muamelesi yap. Sırada bekleyenlerin bütün günahlarını torpille hacca gidenlerin üzerine yükle... Amin.”
Doğrusunu söylemem gerekirse pek çok kez davet edilmişliğim, bir-iki kez de davetle hacca gitmişliğim var. ‘Torpil’ sayılır mı, bilmem. Ancak bu yıl ne davet aldım, ne de niyetlendim. Bu durumda yazarın ‘bedduası’ benim için olamaz...
Pelit pastanelerinin sahibi olan Selâhattin Ayan gerçekten her türlü övgüyü hak edecek nezafet ve letafette pastalar ve çikolata üretmek üzere sıfırdan inşa ettirdiği devasa fabrikasına dostlarını kahvaltıya çağırmıştı dün; bu konuşmalar aralarında çokça gazetecinin de bulunduğu o ortamda yapıldı.
Gazeteci milleti bu, durur mu, hemen her kafadan ‘beddua’nın muhatabı olabilecek kişilerle ilgili tahminler çıktı. İsimlerin hepsini burada anacak değilim; ancak birinin ağzından çıkar çıkmaz neredeyse herkesin kulaklarını diktiği tek isim bana olağanüstü şaşırtıcı geldi: Aydın Doğan...
Şaşırtıcı gelmesinin sebebi, Aydın Doğan’ın hacca gitmemesi değildi; çünkü siz bu yazıyı okuduğunuzda aralarında ülkemizin şöhretlerini iyi bildiği bazı işadamı ve siyasi dostlarıyla birlikte hac farizasını ifa etmek üzere yola çıkmış olacak Aydın Bey...
Haberi ilk veren dostum, “Kafilede Bugün gazetesiyle KanalTürk’ün sahibi olan İpek Grubu’nun patronu Akın İpek de var, son koalisyon hükümetinin başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan da; bayağı dikkat çekici insanlar...” demişti.
Aydın Doğan ismi bu ‘beddualı’ yazının çıktığı gazetenin sahibi olmasından bana şaşırtıcı geldi. Bir dostumun aktardığına göre, hacca birlikte giden grup vizelerini ‘torpil’ ile almış; kendilerine hiç sıra beklemeleri gerekmeden vize verilmiş... En son hac kafilesi olarak gidip ilk kafile olarak döneceklermiş...
Orada bulundukları süre içerisinde kendileriyle özel olarak ilgilenilecek ve hac vazifesini hiç sorunsuz ifa etmeleri için bütün gayret gösterilecekmiş...
Hemen buraya kaydedeyim: Aydın Doğan daha önce ailesinin bazı fertleriyle ‘umre’ye gitmişti; yakınlarına hac farizasını yerine getirmek istediğinden söz ettiğini de biliyorum. Yol arkadaşlarının çoğu sık görüştüğü kişiler zaten... Ayrıca, geçmişte Doğan Grubu’nun hayli gürültü kopardığı yüklü vergi cezalarını uzlaşarak indirime uğrattı; son borcunu vadesinden önce kapattığını gazetelerinde okuduğumda “Acaba hacca mı gidecek?” diye düşündüğümü de hatırlıyorum...
Sözün kısası, devletle parasal bir ilişkisi kalmadığı için ‘haccı’ da iktidardaki siyasilere hoş görünme amaçlı bir ‘hac’ sayılmaz...
Konuyu yakından takip ettiğim, ülkemizin en büyük medya patronunun hacca gideceğini daha kimselerin duymadığı günlerde olaydan bütün ayrıntılarıyla haberdar olduğum için, ‘beddua’ yazısıyla onun durumu arasında doğrudan ilişki kuran dostuma bu bilgileri aktardım. “Benimki sadece bir tahmindi, senin anlattıkların bedduanın ona yönelik olma ihtimalini artırdı” dedi bana...
Anlamadım? Nasıl biri, hacca giden patronu için, “Duaları kabul edilmez inşallah... Bütün arzuları geri çevrilir... Haccı sayılmaz... Kul hakkı yemiş mualemesine uğrar... Hacca gidemeyenlerin günahları onun sırtına olur...” diye beddua eder ki?
Sorum cevapsız kaldı.