Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adı ‘çatı adayı’ olarak telâffuz edildikten kısa süre sonra, ortalığa, “Bu aday, Aydın Doğan’ın adayı” diye özetlenebilecek bir yakıştırma yayıldı. Çok şaşırdım...
Galiba biraz da kendimi sorumlu hissettim. Öyle ya, ne zaman bir mikrofon uzatılsa, hemen, “Adayın kim olduğunu öğrenmek için Hürriyet’e bakılmalı” beklentisini dillendirmiştim. “Ekmeleddin İhsanoğlu CHP ile MHP’nin aklına Aydın Doğan tarafından düşürüldü” denildiğinde, bunun, benim sözlerim üzerine yapılmış bir yakıştırma olduğunu düşünmem doğal...
Meğer öyle değilmiş... Birileri, hem de çok önceden, “Aydın Doğan İslâm İşbirliği Teşkilâtı genel sekreteri İhsanoğlu’na ‘Cumhurbaşkanı adayı olmalısın’ dedi” diye yazmış... O birilerine atfen etrafı sarmış yakıştırma...
Dün bir baktım, Hürriyet gazetesi, pek birinci sayfaya çıkarmadığı bir yazarının patronuyla görüşmesini duyuruyor...
Hem de birinci sayfadan ve ‘Kuyruklu yalana yanıt’ çarpıcı başlığıyla... Aydın Bey, yazarına, “Bu palavraları atanlar bizimle yayıncılık alanında mücadele edemedikleri için iftiralara başvuruyorlar” demiş ve eklemiş: “Adaylığının benimle ne ilgisi olabilir. Bu iddia kuyruklu yalandır...”
Cevabı okuyunca ne diyeceğimi bilemez hale geldim.
Aydın Bey CHP’li bir aileden geliyor; dolayısıyla CHP’nin kimi aday göstereceği konusunu mutlaka o da merak etmiştir. Ekmeleddin Bey ile evinde görüşecek kadar yakın olduğunu biliyoruz ve o da zaten övünerek bunu söyleyecek kadar açık sözlü. Bu durumda, kendisini yakın hissettiği siyasi partinin, takdir ettiği birini, aday olarak göstermesini istemesinde ne gibi bir mahzur bulunabilir ki?
Keşke Kemal Kılıçdaroğlu’na böyle güzel akıllar vermeye devam etse... Ekmeleddin Bey’in adaylığı cumhurbaşkanlığı yarışına seviye kazandırdı. Ne yani Kamer Genç aday olsa, CHP’lilerin oyları Kamer Bey’e gitse daha mı iyiydi?
“Evet, o ismi ben önerdim; ‘Partimizi 1930’ların CHP’si olmaktan çıkarın’ aklını da Kılıçdaroğlu’na ben verdim” deseydi, diyebilseydi, daha da memnun olurdum.
Neden derhal savunmaya geçmiş, ‘kuyruklu yalan’ gibi çok sert başlıklar atılmasına sebep olacak açıklamalar yapmış, doğrusu anlamakta zorlanıyorum.
Ülkemizin hâlâ önemli bir medya patronu Aydın Bey; bu yıl da gördük, hem en zenginler listesinde iyi bir yerde, hem de vergi rekortmenleri arasında ön sıralarda geliyor... Son yıllarda elinden çıkardığı banka, petrol şirketi, televizyon kanalı ve benzeri değerler sebebiyle bayağı bir nakit paraya sahip ve birkaç milyar doları bulduğu tahmin edilen o nakdi ülke için yararlı olabilecek yerlere yatırmakta zorlanıyor.
Eskisi kadar devletten ihaleler alamıyor... İlgi alanını genişletemiyor... Bu da kendisini hassas yapıyor...
İyi, ama yazarına yaptığı açıklamasının “Bizimle yayıncılık alanında mücadele edemedikleri için” bölümü ne demek oluyor?
Yayıncılık ne zamandan beri bir mücadele alanı oldu? Her gazete, her televizyon kanalı yayın faaliyeti yürütüyor. Haberler veriyor, yorumlarla okur ve izleyici karşısına çıkıyor. Herkes bildiğini kamuoyuyla paylaşıyor... Dışarıdan bakanlar da “Bunlar yayıncılık faaliyeti yürütüyor” diyorlar...
Oysa, Aydın Bey’e göre, gazeteler ve televizyon kanalları bir ‘mücadele aracı’; medyada yer alanlar da birbirleriyle mücadele eden kişiler... Herhalde yanında çalışanları ‘gazeteci’ gibi değil de ‘gladyatör’ gibi görüyordur...
‘Pop sosyolog’ meğer ‘gladyatör’ imiş, Hürriyet de herhalde dövüş arenası...
Halbuki ben kendimi hiç de öyle bir konumda görmüyorum. ‘Gladyatör’ değilim, medyada kimseyle ‘mücadele’ etmiyorum...
Belki de, bu yüzden, yani ‘yayıncılık alanında mücadele ettiğimizi bilmediğimiz için’ böyle davranıyoruz...
Kusura bakmasın, ama, bu, CHP’ye cumhurbaşkanı adayı aklı vermekten daha kötü bir şey Aydın Bey için...
Yarından itibaren, sizler de benim gibi, Doğan Grubu yayınlarını, ‘yayın alanının mücadele araçları’ olduğunu bilerek değerlendirin...