Askeri darbeye karşı direnen Mısır halkı bir hak destanı yazıyor. Mısır halkının darbeye karşı kefen giyerek yapmış olduğu bu mücadele, dünyaya hesapsız-plansız bir halk hareketi olarak yansıyor.
Oysa biz hala ağaç eyleminde dağıtılan biraları, camideki sarhoşları tartışıyoruz.
Mısır'daki askeri darbeyi adeta canlı yayınlayan ülkemizin bir kısım medyası, Mısır Halkının darbeye karşı demokrasi direnişinde birden üç maymuna döndü. Oysa aynı medya, Gezi makyajlı darbeci-devrimci bir girişim olan Başbakanlık Ofislerinin işgal hareketini, muhteşem demokratik eylem olarak süsleyip haberleştirmişti.
Bu radikal dönüşümü ve gizlenen gerçek yüzlerin ortaya çıkışını bir kenara not düşelim...
Mısır'da askeri darbeye karşı en dikkat çekici nokta ise Batı'nın (ABD ve Avrupa) ses çıkarmayışıdır. Oysa Afrika Birliği, askeri darbe nedeniyle derhal Mısır'ın üyeliğini askıya almıştı.
Ortaya çok ilginç bir görüntü çıkmış oldu. Her fırsatta demokrasi ve insan hakkı ısrarını dilinden düşürmeyen Batı, neden birden darbeye ses çıkarmaz olmuştu? Görüntüde demokrat batı nasıl oldu da demokrasi savunuculuğunu Afrika'ya bırakıp kendileri darbeci oluvermişti.
Aynı soruyu içerde kendimize de sorabiliriz.
BİZİM DARBECİLER Mİ SUSTU?
Neden darbe karşıtı ve demokrat görünümlü Gezici ve arka planlarındaki ekip, Mısır'daki darbe direnişini sessizce izlediler.
Türkiye'de bir aydan fazladır gezi ile coşan sosyal medyanın Mısır'da askeri darbe olurken nasıl olur da bu kadar coşkusu artabilir diyordum ki; darbeye karşı Mısır halkı sokağa çıktığında bizim o sosyal medyacılar bir palacı uyandırana kadar sessizliğe gömüldü.
Hiç şüphesiz ortada izaha muhtaç gelişmeler var.
Önce Batı neden sessiz kaldı? sorusunu izaha çalışalım.
Cevap zor olmasa gerek.
Batı için Mısır çok önemli bir noktada. Mısır adeta dünya ekonomisinin can simidi. Mısır'dan ziyade Süveyş kanalı ve İsrail'in güvenliği kritiktir. Bu iki güvenlik bölgesi batı için para demektir.
Tabii ki para, batı için her zaman demokrasiden önce gelmiştir.
NEDEN PARA?
Süveyş kanalı ve bölgesel güvenlik, petrol başta olmak üzere enerji güvenliği demektir. Mısır'da halk hareketi ile dünya petrol fiyatlarında yaşanan yükseliş, büyük ekonomik buhrandan çıkamamış batı için yeniden kriz demektir .
Süveyş kanalının sadece enerji değil; uzak doğu ile ticaretin de belkemiği olduğunu unutmayalım. Ümit Burnunu dolaşmaktansa generallerden ümit etmek, Batı için daha mantıklı gelmiştir. Batı için realist yaklaşım darbeye ses çıkartmamayı gerektirebilir. Bunu anlarız...
Ama ilkesel yaklaşımda tablo değişiyor. İşte bu ilkesel yaklaşımda değişen tabloya cevabı Türkiye verdi: Başbakan Erdoğan hiç tereddütsüz bir şekilde Mısır'daki askeri darbeyi kınayarak ilkesel yaklaşımın gereğini yerine getirdi.
AVRUPA DEMOKRASİYİ ÇOKTAN SATMIŞTI
Batı neden para için (eski adıyla sömürgecilik için) demokrasiyi bile çok rahat satar diyoruz. Hemen hatırlayın...
Demokrasinin beşiği Yunanistan, Troyka çıkarlarına ters geldiği için teknokratlar hükümetine mecbur bırakılmadı mı? Keza, benzer tablo Roma medeniyetinin merkezi İtalya'da da yaşanmadı mı?
Avrupa, para için demokratik medeniyetin beşiği iki Avrupa ülkesinde dahi seçilmişleri gözden çıkartırken, Mısır'da neden demokrasiye sahip çıksın ki...
Batı, benzer hamleleri on yıllardır Türkiye'de zaten uygulamıştı. Çıkar merkezli yaklaşım söz konusu olduğunda demokrasi sadece bir teferruat olarak kalmış; darbeler realite olarak hayatımıza girmişti.
MANDACILAR!
Mısır örneği üzerinden darbe ve darbe destekçilerine bir kez daha bakalım. Darbe hazırlığının daha fazla demokrasi isteği ile Tahrir meydanında halk gösterileri ile başlaması şüphesiz bize de yabancı gelmeyecektir. (O darbe davetiyecisi halka dağıtılan paralar işin meyvesi olmalı)
Darbeye giden yolun ekonomiyi kontrollerinde tutanların çıkar hesabı ile başladığını artık herkes biliyor. Bir avuç mutlu azınlık ve silahlı güçler, Mısır Halkının sözde koruyucusu görülürken aslında sömürücüsü olduklarını gizliyorlardı. Tıpkı demokrat görünümlü darbeciler gibi...
Mısır'da darbe öncesi yaşanılan kuyruklar, yokluğun ve yoksulluğun artışı birer hazırlık olarak bizde de uygulanmadı mı?
Ama kimse bu çıkar ilişkisinin Mısır'daki az sayıda ailenin işi olduğunu düşünmesin. Asıl mesele, Batı çıkarları ile uyumlaşmış sistemin korunmasıdır.
Osmanlıyı hatırlayın. Mandacılık isteyenler İstanbul sermayesi ve onların paralı milisleri değil miydi? İngiliz askerlerinin İstanbul işgalini sevinçle karşılayanları o çıkarcı sermayenin de kendisiydi.
Bugün değişen ne?
Hiç bir şey
Milli projelere karşı en sert tavır, hala içerdeki mandacı zihniyet desteğinde gelişiyor. Çevreci eyleme en büyük katılım, en büyük çevre katili sermayeden destekleniyor. Şiddete hayır çığlıkları arasında yollar kesilip, arabalar yakılıp, her yer ateşe verilip, insanlar linç edilebiliyor.
Kısaca özgürlük talebi için aslında darbeye davet çıkartılabiliyormuş.
Darbenin ise mandacı hareketin devamından başka ülkelere bir şey kazandırmadığını son olarak Mısır'da hep beraber gördük.
Burada bir ayrıntıyı not edelim. Mısır örneği bize gösterdi ki mesele darbe değildir. Asıl mesele mandacı sermayenin sömürge isteklerinin yerine getirilmesidir. Bu isteklere hayır diyen bir seçilmiş varsa ve sömürgeye hayır diyorsa son çare darbedir.
Son olarak şunu belirtmeliyim: Ak Parti bölgesel olarak oynadığı oyun kurucu ve yönlendirici politikalarını ekonomide dış bağımlı yapıdan kurtarmadıkça sürdüremeyeceğini çoktan görmüş olmalıydı. Bu yönde son üç yıldır yazdığım ve söylediğim argümanların gerçekleşiyor olması, maalesef yine en fazla beni üzüyor.