Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu kadar yetki Atatürk’te bile yoktu” diyor, Meclis’in Başkomutanlık yasasını bin bir nazla onayladığını söylüyor.
Fatih Altaylı diyemiyor ki, “Ne alaka birader? Başkomutanlık meselesiyle, Cumhurbaşkanlığı sisteminin ne alakası var? Başkomutanlık meselesi, evet, Meclis’te tartışma konusu olmuştur ama her defasında Atatürk kazanmıştır. Bugün için bile, tartışmalı bir konudur o...”
Evet, tartışmalıdır...
Bursa’nın düşmesi (bir rivayete göre Yunan birliklerine teslim edilmesi), bir yönüyle Başkomutanlık meselesiyle ilgilidir...
Kaldı ki, Atatürk, hem Meclis Başkanlığı döneminde, hem Başkomutanlık döneminde, hem de Cumhurbaşkanlığı döneminde sonsuz (ve sınırsız) yetkiyle donatılmıştır.
Bugünkü anayasa değişikliği hükümetin teşkilinde (sadece hükümetin teşkilinde) Cumhurbaşkanına Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi veriyor.
Doğrudur, Atatürk’ün “Kanun Hükmünde Kararname” çıkarma yetkisi yoktu. Çünkü söylediği her şey kanundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, bilmediği, üstelik bilmediğini de bilmediği konularda atıp tutuyor, tarihten “hükümler” çıkarıyor, totolojinin dibini buluyor... “Ben ne yetersiz, ne bilgisiz, ne cahil bir adammışım” diyeceğine, bir de tutup “Efendim, yakın tarihimizi bilmiyoruz, yakın tarihimizi öğrenelim!” diye ahkâm kesiyor.
Fatih Altaylı diyemiyor ki, “Sen yakın tarihimizi biliyorsun da, ne oluyor? Çift taraflı ajan, silah tüccarı ve savaş spekülatörü Parvus Efendi’yi ‘Türk büyüğü’ sanıyorsun.”
Kemal Kılıçdaroğlu, “Terör konusunda ciddi bir mücadele olursa, devletin güvenlik güçlerinin önlerindeki engeller kaldırılırsa akılcı bir politikayla terör bitirilebilir. Muhalefet olarak her desteği vermeye hazırız. Burada Ortadoğu’da IŞİD konusunda El Nusra konusunda Türkiye’nin arasına çok net mesafe koyması lazım.”
Fatih Altaylı diyemiyor ki, “Terörle mücadelede güvenlik güçlerinin önünde hangi engeller var? Bugüne kadar verilen mücadelede ne tür ciddiyetsizlikler saptadın? IŞİD’den, El Nusra’dan söz ediyorsun da, neden FETÖ’yü, PKK’yı, DHKP-C’yi hiç anmıyorsun?”
Terörle mücadelede her türlü desteği vermeye hazır Kılıçdaroğlu’nun, hatırladığımız kadarıyla, “Bu işi parlamento zemininde çözelim” diye bir açıklaması vardı.
İş parlamentoya taşındığında, utanmadan yan çizdi.
Bir adamı da çıktı, “Ahan da Oslo belgeleri... Bunlar terör örgütüyle müzakere yürütüyor, çözüm getirecekler” diye FETÖ avukatlığına soyundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, “IŞİD’e bunlar destek verdi. Önce IŞİD’e destek verdiler. 70 ilden IŞİD’e militanlar katıldı. Bir ilden IŞİD’e militan gidiyorsa taban tutmuş demektir. Buralarda tedaviler edildi. El Nusra’ya silah gönderdiler” diyor.
Koskoca adam, bunları söylerken hiç utanmıyor.
Fatih Altaylı diyemiyor ki, “Bunların IŞİD’e silah gönderdiğine dair bir kanıtın var mı? Ayrıca IŞİD’e katılımda Türkiye sonlarda geliyor. Bu istatistiği nereden aldın?”
Elbette kanıtı yok... Elbette elinde bir istatistik yok...
Sırf Türkiye aleyhinde konuşmalar yapsın diye ülke ülke dolaştırılıp rozetlere, madalyalara, ödüllere boğulan ve Cumhurbaşkanlığı saraylarının biricik soytarısı haline getirilen bir gazeteci, Cumhuriyet savcısının sorusu üzerine, “Türkiye’nin IŞİD’e silah gönderdiğine dair bir kanıtım yok” demişti.
Kılıçdaroğlu hâlâ bu rezil tezviratı dolaştırıyor. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor, yalan söylediği için de yüzü hiç kızarmıyor.
Bir şey daha söylüyor Kılıçdaroğlu... “Beni yandaş kanallara çıkarmıyorlar. Korkuyorlar...” diyor.
Başta Turgay Güler olmak üzere, Ülke TV’deki program ortaklarımla birlikte defalarca çağrı yaptık... Gürsel Tekin’i aracı koyduk. Hatta Gürsel Tekin’den söz aldık.
Kılıçdaroğlu davetimize icabet etmedi.
İşbu yazı bir çağrı olsun...
Gelsin.
Bildiği bütün yalanları, bir de gözümüzün içine bakarak tekrarlasın.
Madem korkuyoruz... Korktuğumuz şeyi başımıza getirsin!