Kâinattaki canlı-cansız her şey üç boyut olarak yaratılmış durumda. İnsan da "en-boy-derinlik" üçgeninde üç boyutlu bir varlık. Bugün bu üç boyutun içine hapsolmuş durumdayız. Bu hapishaneden kurtulmanın yolu ise yeni boyutlar inşa edebilmemizden geçiyor.
Hapishanemizi teşkil eden boyutların ilki, bizi aile tablosu içerisinde şekillendiren boyut; "en".
İkincisi mesleklerimiz, hayallerimiz ve olmak istediklerimizi oluşturan boyut; "boy".
Üçüncüsü aklımız, becerilerimiz, düşüncelerimiz, istidatlarımıza ait boyut; "derinlik".
Oysaki bu üç boyutun dışında görünmeyen ve kendimiz yapılandırmamız gereken boyutlar da var. İnsanın insan olabilmesi, kul olabilmesi için görünmeyen boyutlar inşa etmesi gerekiyor. Üç boyutun dışında bizden istenenler var.
Çevremizdekilere faydalı olma noktasında çabalarımız var mı?
Yirmi birinci yüzyıl dünyamızda egoist bir insanlık var. Bu egoizm, bir bakış açısı ya da düşünme biçimi değil aksine bakış açısı ve algıya göre gelişen bir yaşama biçimi.
Duygularımız, üç boyutlu dünyanın ve bakış açımızın etkisiyle şekillenir ya da muhatap kaldığımız duygular vasıtasıyla biçimlenir. Dünyayı içimize sığdıracak kadar sevgi taşırız fakat hapsolduğumuz boyutlar nedeniyle hoyrat bir tutumla duygularımız alt üst olur.
Yaşadığımız acılar çile tezgahıyla örülmüş bir halıya benzer. Her nakışında bir gözyaşı her ilmeğinde bir ah vardır. İnsanlar bu üç boyutlu sanat eserine bakar geçer kimse halının hangi acılarla, nasıl ilmek ilmek örüldüğünü görmez. Bizim içimiz yanmaktadır.
Bir takdir edilme, bir saygınlık beklentisi, bir fark edilme, bir dostça selam, bir sıcak tebessüm, bir içten "nasılsın" hitabı... Nafile...
Çünkü üç boyutun dışına çıkamamış sıradan insanlarız.
Diğer boyutları keşfetmemiz ve hedefler belirlememiz gerekir.
İnsanların şu anda dünyada en çok peşinde koştuğu şey beğenilme arzusu, para ve itibar. Küresel dünya düzenine baktığımızda görüyoruz ki para olmadan itibar, beğeni olmadan kişilik elde edilemiyor.
Bunlar için Allah; "De ki: Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kâdirsin." diyor. (Ali İmran/26)
Karanlık bir tünele girmiş bir şeyler ararken tünelin ucundan bir ayet bize ışık tutuyor. Bunun karşılığında Allah bizden ölçülü bir şekilde çalışmamızı istiyor sadece.
Biçim olarak ortaya koyduğumuz üç boyutlu dünyada herkesin koştuğu ve Allah'ın elinde olan boyutlar...
Allah üç boyutun kendi elinde olduğunu bildiriyor ve bizden diğer boyutları yapılandırmamızı istiyor.
Yüzyıllar öncesinde Gazali, İbni Sina, Farabi gibi çok boyutlu insanlardan söz edebiliyorken şu anda söz edebileceğimiz insanlarımız yok. Çünkü üç boyuta hapsolmuş bir insan yaşantısı var ve birbirimize bunu öğretiyoruz.
Kitap okuyor muyuz?
Ecdadımız ilimle vaktini kütüphanelerde geçirirken biz lüks kafelerde üç boyutun içine hapsolmuş kalmış durumdayız.
Akrabaya, arkadaşlara dokunabiliyor muyuz?
Çevremizde bizden imdat bekleyen fark etmediğimiz insanlarımız var. Biz insan olabilmenin boyutlarını elimizden geldiğince inşa ettiğimizde fazlasını verecektir zaten O.
Sahip olduğumuz mesleklerle yakınlarımıza ve akrabalarımıza tepeden mi bakıyoruz?
Biz büyüdükçe onlar küçülecekse bir kez daha üç boyuta hapsolduğumuzu düşünelim.
İnsanlaşmak sürecinde farklı boyutları yakalamamız gerekmiyor mu?
Sahip oluklarımızın O'ndan olduğunu, canımızın sahibinin O olduğunu, bizimse küçük çıkarlar peşinde tevhit inancımızı bozduğumuzu düşünelim. Kabaca üç boyutta kalmış oluruz.
Modern dünyanın icatları, akıllı cihazları, teknolojileri gözümüzü kamaştırıyor. Bizim, onların görünen boyutlarıyla gözümüz kamaşırken onlar bizdeki görünmeyen boyutların avcılığını yapmaya çalışıyorlar.