Bir süredir “Her Film Politiktir” başlığı altında yaptığım atölye çalışması nedeniyle tarihi propaganda filmlerini tekrar tekrar izledim. Totaliter rejimlerin “Ne müthiş milletiz, devletimiz neler de başardı” böbürlenmelerini, seferberlik ruhu yaratmak için savaş döneminde çekilenleri, ancak sinemalarda izlenebilen haber filmleri döneminde halka olan bitenin ancak bir bölümünü gösteren sansürlü kayıtları...
Bir zamanların politik ajitasyon aracı olan belgesel nasıl da özgürleşti, gelişti ve bugünün dünyasında gerçeğin temsilcisi haline geldi! Televizyonlara karşı ciddi bir alternatif oluşturuyor belgesel sinema. O yüzden Pera Film’in 11 - 22 Ocak tarihleri arasında düzenlediği “Gerçekleri Konuşalım” başlıklı belgesel programını kaçırmayın derim!
***
Üretim araçları sadece devletlerin ya da büyük sermayenin elindeyken bile dünyanın dört bir yanında gerçeği arayan belgeselciler mevcuttu, elbette. Hem de sinemanın ilk günlerinden bu yana görüntü avcılığı yaparak yirminci yüzyılın en önemli arşivlerini oluşturdular. Onların yaptığı işin önemini kavrayan politikacılar belgeseli gerçeği tahrif etmek için kullanmayı becerdi... Yine de belgesel sinemacıların açtığı yolda bugün tarihin ve günümüzün gözden kaçan birçok meselesine ışık tutan, olayların ve kişiliklerin derinliğine inen filmler izleyebiliyoruz.
Pera Film’in İngiltere’deki dağıtımcı şirket Dogwoof işbirliğiyle hazırladığı “Reality Bites / Gerçekleri Konuşalım” kapsamında altı önemli yapım gösterime sunulacak: Errol Morris’in “Tabloid”, Beeban Kidran’ın “In Real Life / Gerçek Hayatta”, Eugene Jarecki’nin “The House I live In / Yaşadığım Ev”, David Redmon ve Ashley Sabin’in “Girl Model / Kız Manken”, Jeanie Finlay’in “Sound it Out / Kulak Ver” ve Jerry Rothwell’in “Town of Runners / Koşucular Kasabası”.
Bu filmler arasında bir numaram elbette en yeni Errol Morris filmi “Tabloid”. Morris’in belgeselleri insanı ve zamanı anlamaya ve anlatmaya azmetmiş titiz araştırmacılığıyla tarihten psikolojiye sosyal bilimlere hizmet eder. “Tabloid” ‘70’li yıllarda tabloid gazetelere sık sık manşet olan Joyce McKinney’in tuhaf hikayesini bizzat kendisi aracılığıyla anlatıyor. McKinney, Wyoming Güzeli seçilmiş, bir Mormon öğrenci olan Kirk Anderson’a aşık olmuş... Anderson ortadan kaybolunca üç işte birden çalışıp bir özel dedektif aracılığıyla onu aramış, alıkonulduğunu iddia ettiği bir tarikattan kurtarmış ama gerisi karanlık... Morris’in sinemasına aşina olanlar onun bu öyküyü nasıl bir arkeolojik kazı haline getirdiğini tahmin edebilir...
Özellikle ebeveynlere önereceğimiz bir belgesel “In Real Life / Gerçek Hayatta”. Bir sosyal medya ağının içine doğan gençlerin sanal alemi nasıl algıladıklarını irdeliyor. Biz yetişkinlerin kolay kolay kavrayamayacağı bir ruh hali içindeler ve gerçeklikle temasları farklı. Beeban Kidran, şirketlerin onları nasıl sömürdüğüne dikkat çekiyor.
“The House I live In / Yaşadığım Ev” ise ABD’nin uyuşturucuyla savaşının neden sonuç vermediğine odaklı. Milyonlarca kişinin tutuklanıp cezaevi işletmeciliğinin bir endüstri haline gelmesine yarayan operasyonlara rağmen ABD’nin nasıl hala dünyanın en çok çeşitli, en ucuz ve en kolay uyuşturucu bulunan ülkesi olduğunu sorguluyor.
“Girl Model / Kız Manken”de Sibirya’nın bir köyünde keşfedilen ve Tokyo’da iş bulan 13 yaşındaki Rus mankenin hayatı üzerinden moda endüstrisinin bu kolunu ele alıyor. “Sound it Out / Kulak Ver” ‘megastore’lar her yeri kaplarken Kuzeydoğu İngiltere’deki son plakçının bir tür kültürel sığınak haline gelişini anlatıyor. Ben Kadıköylülere ithaf ediyorum!
“Town of Runners / Koşucular Kasabası” da ilginçlikte yukarıdakilerden aşağı kalmaz hatta uzun mesafede onları geçer! Efsanevi Etiyopyalı maratoncuların kaynağına iniyor. Bir köyden çıkıp yetişmeleri sürecini sergiliyor.
Pera Film sinemaseverlere de maraton koşturmaya kararlı anlaşılan!