Her seçimin ruhunu, motivasyonunu oluşturan, adeta kaderini etkileyen bir olgu veya kavram olmuştur. Bazen ‘güven ve istikrar’ kavramı seçmen kanaatini etkileyen ana motivasyon kaynağı olmuştur, bazen ‘vesayet odaklarının ataklarına karşı milli iradeyi yüceltme’ anlayışı seçim sonuçlarını etkilemiştir.
31 Mart seçimleri yerel yönetimlerle ilgili olmasına rağmen öne çıkan ana kavramlardan birisi “beka meselesi”…
Muhalefet bu kavramın retorik ve hamaset içerdiğini, AK Parti ve MHP’nin milliyetçi dalga oluşturarak meseleyi zemininden saptırdığını iddia ediyor.
Peki, bizim zaviyemizden konu nasıl görünüyor?
Beka meselesi denilen şeyin ‘varlık-yokluk’a işaret eden hayati bir konu olduğunu biliyoruz.
Mesele gerçekten bu kadar ciddi, bu kadar hayati mi?
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye kolay kolay yokluğa sürüklenebilecek, varlığı ortadan kaldırılabilecek bir ülke değildir. Ama mesela FETÖ’nün darbe kalkışması başarılı olsaydı geride nasıl bir Türkiye kalırdı?
Mesela 17 Aralık yargı darbesi veya 15 Temmuz hain girişimi başarılı olsaydı, Türk demokrasisinin hali nice olurdu?
Mesela PKK/PYD ve DEAŞ üzerinden tezgâhlanan oyunlar başarılı olsaydı, sınırlarımızı ve bütünlüğümüzü tehdit eden bölgesel dizayn planlarına karşı ülkemizin hali ne olurdu?
Bu tehlikeler geçmiş, riskler bitmiş midir?
Eğer birisi çıkıp da FETÖ tehlikesi bitti, küresel güçlerin bölgemizdeki planları devre dışı kaldı, terör örgütleri üzerinden yapılan hesaplar rafa kalktı, vesayet odaklarının demokrasimiz üzerindeki tasallutu külliyen sona erdi diyebiliyorsa, rahat edebiliriz.
Ama durum hiç de öyle değil. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ve siyasi iktidarın bu odaklara, örgütlere ve anlayışlara karşı mücadelesi kararlılıkla devam ediyor; bu kararlı duruş sayesinde ayaktayız ama riskler tamamen ortadan kalkmış değil.
Hala yüzlerce muvazzaf askerin FETÖ’den gözaltına alındığı bir ortamda, hala küresel güçlerin Suriye’de terör örgütleri üzerinden oyunlar çevirdiği bir tabloda, hala ‘AK Parti gitsin de demokrasiye ne olursa olsun’ denilen bir vasatta tehlike geçmiş değildir.
Demokratik, bağımsız, güçlü, bütünlüğünü koruyan bir Türkiye istenmiyor. Yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’nın yara almasını isteyenler başka bir Türkiye arzuluyorlar. Bu başka Türkiye nedir, nasıldır bilinmiyor. AK Parti olmasın da nasıl olursa olsun gibi bir hava esiyor. İşte tam da tehlike ve risk bu anlayıştadır.
Bu anlayış Türkiye’yi karanlığa sürüklemenin ötesinde küresel tuzaklara ve hain planlara açık hale getiriyor. Amaçları, Türkiye’yi ameliyat edilebilir, sınırları ve toprakları üzerinde oynanabilir, demokratik yapısı vesayet altına alınabilir bir ülke haline getirmek…
Türkiye’yi iddialarından uzaklaştırmak, etkisizleştirmek, hakikati haykırma kabiliyetini kırmak, küresel haksızlıklara meydan okuma cesaretini zayıflatmak da ‘varlık-yokluk meselesi’nin diğer bir boyutudur.
Bugün Akdeniz’de büyük bir inisiyatif ve nüfuz mücadelesi yaşanıyor. Bazı CHP’lilerin Türkiye’nin bu iddialarından rahatsızlık duyması, tam da bu konuyla alakalıdır.
HaberTürk’te Serdar Turgut, ABD’deki gelişmeleri yakından izleyen bir gazeteci olarak, “Başkan Erdoğan’ın iktidarının zayıflama sürecinde olduğunu söyleyerek bunu da tehlikeli oyunlarının stratejik bir parçası haline getirme planı yapıldığını” yazdı ve şöyle dedi:
“Bu yüzden tarihimizin bu aşamasında Türkiye’nin gerçekten de bir beka sorunu vardır ve yaklaşan yerel seçim sadece bir belediye seçimi değil bu beka sorunu ile ilgili bir konudur. Başkan Erdoğan bunu vurgulamakta sonuna kadar haklıdır.
Bu ülkenin Atatürkçü kesimlerinin vatan sevgisi ortak zemininde Ak Parti’ye destek vermeleri gerektiğini düşünüyorum.”
Beka meselesinin içerdeki ve dışardaki boyutu, iç siyasetteki ve dış politikadaki ayağı iyi hesap edilmelidir.