“Küresel finans emperyalizmi” çağında Türkiye gibi yükselmekte olan ekonomilerin yetkililerinden beklenen, milli ekonomilerini güçlendirmeleri değil, iyi birer “borç yöneticisi” olmalarıdır!.. Milletten topladığınızı faiz ödemesi olarak emperyalizme aktardığınız sürece sorun çıkmaz, bu işi iyi yaparsanız, Financial Times ve Wall Street Journal sizi övme yarışına girer.
Erdoğan’ın IMF ile stand-by anlaşması yapmamasını eleştiren, er-geç bir gün bunu yapmak zorunda kalacağını da köpürterek ifade eden herkes, emperyalizmin bu ülkedeki bekçi köpeğidir.
IMF, Osmanlı’nın 1881-1918 arasında dış borçlarının tahsili amacıyla kurulmuş ve “iliğine kadar sömürülerek yıkılmasını” sağlamış Düyun-u Umumiye’nin günümüzdeki adıdır. Sultan 2.Abdülhamit, kuruluşuna izin vermiş, yıkılışı geciktirmiş ama önleyememiştir. Sömürgeciliğin bu kurumunu, Osmanlı’dan kalan borçları 1939’a kadar ödeyen cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal bu topraklardan atmış, R.Tayyip Erdoğan da IMF’ye kapıyı göstermiştir.
(Bu vesileyle muhafazakar kesime de bir çift sözüm var:Erdoğan Abdülhamit değildir, yıkılan bir devletin ömrünü uzatmaya çalışmıyor, kuşatılmış bir devleti ayağa kaldırıyor, özel bir yazı ile anlatacağım.)
Emperyalist sistem bu nedenle Atatürk ve Erdoğan’dan nefret eder.
“Borç sömürgesi” asla olamayız…
19’ncu yüzyılda hedef coğrafyaları birer borç sömürgesi yapan klasik sömürgeciliğin devamcısı finansal emperyalist dönem yaşıyoruz.
Artık, Osmanlı devletinin tüm gelirlerine el koymak (1881-1918), borcunu ödemeyen Mısır’ı işgal etmek (1882) veya aynı nedenle Venezuela’yı kuşatmak (1902-1903) gibi yöntemler uygulanmıyor. Borcunu ödeyemeyecek hale gelenin ne olacağı, günümüzde Yunanistan’ın düştüğü “borç sömürgesi” halinden bellidir.
Polonya asıllı İngiliz ekonomist, anavatanına maliye bakanı olarak hizmet etmiş Jacek Rostowski’nin şu sözleri günümüz dünyasını aydınlatıcı niteliktedir: Polonya, Yunanistan’ın Almanya tarafından klasik sömürgeci anlayışla bir borç sömürgesi haline getirilmesini gördükten sonra Avro para birimini asla kullanmama ve Avro bölgesine katılmama kararı almıştır.
Günümüz emperyalizminin Türkiye’ye dönük hedefi, ülkemizi bir “borç sömürgesi” haline getirmek ve egemenliğine el koymaktır!..
Bu olursa, ordun güçlü olmuş hiç fark etmez, dağılırsın…
Ekonomide seferberlik kavramının gündemden uzak tutulması vahimdir. Parayı Dolar’a çevirip hiçbir şey yapmadan beklemek sermaye kesiminin ihanetidir…
Uyarıyorum…
BEKA EKONOMİSİ esastır…
Bu nedenle, Amerika ile yaşanılan S-400 krizi, bir hava savunma sisteminin Türk topraklarına gelmesi meselesinin çok ötesinde bir kavramdır. Türkiye, bu kararla, emperyalizme, “egemen ve bağımsız bir milli devlet” olduğunu gösterdi, Washington ayağa kalktı.
Biliyorlar. Devamı, ekonomide tam bağımsızlık mücadelesidir.
Doğu Akdeniz’de yaşanılanlar önemli örnektir.
Bir tarafta, başka hiçbir devletin donanmasını yanına almadan ve milli bayrağını taşıyan 2 sismik araştırma gemisi ile tek taraflı ilan ettiği ekonomik egemenlik alanında ihtiyacı olan enerjiyi arayan Türkiye…
Diğer tarafta emperyalizmin desteğinde ittifak kurmuş Yunanistan-İsrail ile Fransa, İngiltere ve İtalya’ya ait sismik araştırma gemileri ve Türkiye aleyhine ilan edilmiş ekonomik bölgeleri koruyan Amerikan, Fransız, İngiliz donanmalarıyla, hava kuvvetleri!..
Bu tablo bile tek başına, Türkiye için bir gurur vesilesidir.
SON SÖZ: Emperyalizm ile onların hukuku içinde mücadele etmek sonuçsuz çabadır, Akdeniz’e nasıl donanmayı sürdüysek, ekonomiye de neo-liberal kuşatmayı söküp atan DEVLETİN GÜCÜNÜ sürmek zorundayız. İşe şu soruyla başlamak iyi olacak:
AYAKTA KALMAK İÇİN SÜREKLİ BORÇ ARAMAK ZORUNDA MIYIZ?