Bir zamanlar hepimiz çocuktuk. Çocukluğun o altın çağında kalbimizin içine dokuna dokuna hayatımızın içinden bir sevgi nehri gibi geçen gerçek kahramanlarımızı hiç unutmadık. Bugün bile o insanları minnetle, sevgiyle anıyoruz. Belki çok farkında değiliz ama aslında o insanların dokunuşları, bugün, bizim nasıl insanlar olduğumuzu belirlemiştir. Kişiliğimizin, karakterimizin oluşumunda o masal kahramanlarının büyük etkisi vardır. Zihinsel dünyamız, inanç ve manevi evrenimiz, kalbimizi açtığımız o insanların ağzından çıkan ve duyularımızı harekete geçiren kelamlarının sayesinde biçim almıştır.
Çocuğun beyni, dış dünyadan gelen anlamlar karşısında sadece emici bir sünger gibi değildir; çocuk sevgi ile örülmüş anlama aynı zamanda kalbini de açar. Bir taraftan davranışlar aracılığı ile rol modelini izler, öte yandan sözcükler yoluyla da duygulardan oluşan kendi anlam dünyasını adım adım biçimlendirir.
Çocukluk yılları dahil, hiç kimse hiçbir şeyi bir boşlukta karşılamaz. Herkes bir mana dünyasından geldiği için ötekini kendi mana dünyası içinde karşılar. Bu yanıyla ‘’o daha bir çocuk, hiçbir şey anlamaz’’ demek doğru değildir.
Herkes gibi çocuklar da sorgular ve yine herkes gibi bu sorgulama geriye doğru şematik bir düzen içinde gerçekleşir. Çocuğun sevgi ve bağımlılık temelinde şekillendirdiği kendi anlam dünyası, elbette kendine göre temel ihtiyaçları tarafından belirlenir. Her çocuk arzu eder. Hatta bir adım daha ileri giderek söylemek lazım gelir ki, her çocuk sadece arzudan ibarettir.
Sevgi, bağımlılık ve arzudan oluşan çocukluk dünyası o oranda hassas bir dünyadır. Bu bakımdan ‘’çocuklar çiçektir’’ deyişi hiç de anlamsız değildir. Evet, çocuklar ile çiçekler arasında en büyük benzerlik ikisinin de özenli bir bakıma ihtiyaç duyuyor olmalarıdır. Saksısında solan çiçekler gibi, çocuklar da eğer yeterli sevgi ve ilgiyi görmezlerse solarlar. Kavruk yetişirler. Sorunlu ve arızalı bireyler olarak topluma karışırlar.
Mutlu çocuk kısmen arzuları giderilmiş çocuktur. Bir çocuğun başarılı olması isteniyorsa, mutlak şekilde, kısmi bile olsa bazı arzularının yerine getirilmesi zorunludur. Çocuğun mutluluk üreten karakteri buna bağlıdır. Bu noktada mutluluk ile başarılı olmayı birbirine karıştırmamak çok önemlidir. Başarılı olmanın koşulları başka, mutlu olmanın koşulları ise bambaşkadır. İkisi birbirinden farklı seyirler izler. Elbette hem mutlu olmak hem de başarılı olmak mümkündür. Daha doğru bir ifade ile hem mutlu hem de başarı bir çocuk yetiştirmek imkan dahilindedir.
Ama bir tercih yapmak gerekirse, doğrusu ben mutlu çocuk yetiştirmeyi tercih ederim. Yani imkanlarımı çocuğumun mutlu olması için seferber ederim. Bu düşüncem bir bakımdan mutluluğun başarıya giden yolu daha garantili hale getirdiğine inanmama dayanır.
Her şey bir tarafa çocuğun kalbi bir tarafa; Siz ,siz olun evladınızın kalbine dokunmayı öğrenin. Kalbi olan kelimeler ile çocuğunuzun sevgi şatolarını birer birer inşa edin. İnşa ettiğiniz o şatolarda çocuklarınız başkalarını da ağırlayacaktır. Bundan şüpheniz olmasın.
Çocukları bu rekabetçi ortamda yarış atı gibi yetiştirmenin bir anlamı yoktur. Gelecek kaygısının tek alternatifi çocuklarımızı birer robot gibi, sevgi ve eğlenceden yoksun yetiştirmek değildir. Eğlenmeyen, oyun oynamayan çocuk mutlu çocuk değildir. Oyun oynamayı bilmeyen, iki arkadaşıyla keyifli kahkaha atmaktan imtina eden başarılı çocuk, aslında en başından sorunlu yetişen çocuktur.
Çocuklarımızı çocuk oldukları için, çocuklukları içinde ve saf bir çocuk sevgisiyle sevmeliyiz.
Çocuklarımızın el ve ayaklarının üşümesine izin vermediğimiz gibi zihinlerinin de üşümesine müsaade etmemeliyiz.