Bedelli askerlik meselesi çok karmaşık bir mesele, çok farklı boyutları var ama bir de bir kesimi ilgilendiren ahlaksızlık boyutu var.
Bugünkü yazımda bu konuya, ahlaksızlık boyutuna değinmek istiyorum.
Türkiye’nin artık profesyonel orduya geçmesinin zamanı geldi, geçiyor.
Askerliğin zorunlu olduğu yani toplumun erkek yüzde ellisinin bir biçimde vergi öder gibi verdiği bu hizmet ile dönen orduların profesyonel ordulara oranla daha az etkin oldukları çok aşikar.
İngiltere muhtemelen en iyi örneklerden biri.
Ancak, bugünkü konum bu değil.
Türkiye’de yirmi beş, otuz sene öncenin doğurganlık oranlarının yüksekliğine bağlı olarak bugün etkin askerlik yaşını yavaş yavaş geride bırakan ama askere gitmeyen, gidemeyen büyük bir kesim var, bir milyon kişiden bahsediliyor.
Bu insanların askere gitmeleri hem askerlik mesleği açısından etkin değil hem de önemli bir iş kaybı, katma değer kaybı söz konusu olacak.
Bu birikimi bedelli askerlik yöntemiyle, Hazine’ye de katkı sağlayarak eritmek en optimal çözüm muhtemelen.
Yakın geleceğe yönelik de daha düzgün hesaplamalar yapmak şart, zorunlu askerlik etkin bir çözüm değil, bu belli.
Bu konunun hakkaniyet, adalet ayağında sorunlar olduğuna kuşku yok ama ortada başka bir çözümün de olmadığı kesin.
Bedelli askerlik meselesine karşı çıkan çeşitli kesimler var, tümünü aynı kefeye koymamak lazım.
Bir kesim hakkaniyet ölçülerini temel alarak itiraz ediyor, pratikte çok anlamlı değil ama işin özünde bu itiraza ahlaken karşı çıkmak da kolay değil.
Başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere bir kesim de teknik nedenlerden itiraz ediyor, bu konuda yetkin değilim, çok net bir şey söyleyemem.
Konunun hakkaniyet ayağı geliyor kürt meselesine ilişkin çatışmalara ve şimdilerde de Irak ve Suriye konusuna dayanıyor ama temel mesele yine kürt meselesi.
Bazı aileler ve askerlik adayları bedelli askerlik istiyorlar ve kürt meselesinin silahla çözümüne de karşılar, barış talep ediyorlar.
Bu yaklaşım, bazıları naif bulabilir ama en azından tutarlı ve dürüst bir yaklaşım.
Benim ahlaksız tavır diye nitelendirdiğim tavır ise hem kendi erkek çocuklarını her yöntemi kullanarak askerlik mükellefiyetinin dışında tutmak istemek ama aynı zamanda da savaştan, savaşlardan yana olmak.
Benim sosyolojik çevremde bu parazitlerden çok sayıda var.
Bu tavrın türkçesi şu: “Benim param var, ben bir biçimde oğlumu askere göndermem, bedelli çıkar parasını veririm, torpil bulur oğluma Kalender’de askerlik yaptırırım ya da en saçma sapan doktora programlarında askeri doktoralara yazdırırım, Türkiye’de olmaz ise de parayı bastırır ABD’nin en uyduruk üniversitesine doktoraya gönderirim, ama şerefli ordumuz Güneydoğu dağlarında kürt gençleriyle mutlaka savaşmaya devam etsin, vatan bölünmesin, Yozgat’ın, Muğla’nın köylü çocuklarının başka ne işi var ki.”
Çevrenizde mutlaka bu parazitlere rastlıyorsunuzdur, ben çok rastlıyorum ve midem kalkıyor.
Bugüne kadar en çok şehit cenazesi nerelere geldi, bunu iyi görmek lazım.
En çok ve en gürültülü savaş tamtamı çalan, çaldıran kesimlerin yaşadığı yerlere yakın camilerden de nedense pek şehit cenazesi kalkmadı.
Ahlaksızlığın da bir sınırı olur.
RTÜK geçenlerde bir TV filmine ilişkin ceza kesmiş, gerekçesi de “türk ahlak kodlarına aykırılık”.
Sevsinler bu “türk ahlak kodlarını”.