Farkında mısınız bilmiyorum ama gündemimizi işgale devam eden şu “Türk ırkı” tartışmasına PKK’lılar veya BDP’liler hiç karışmadılar. Bana sorarsanız bu topa girmemekle kendilerince akıllılık ettiler. Çünkü aksi takdirde bazılarını uyandırabilirlerdi!
Belki hatırlarsınız, yedi sekiz ay kadar önce “Türk kimliği inkâr ediliyor!” diye feryat eden bir siyasetçiden söz etmiştik. Bu feryadın sahibi MHP’li bir siyasetçi falan değil, BDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’tı. Bazılarımızı şaşırtan şöyle bir açıklama yapmıştı o günlerde Demirtaş: “Kürtleri inkâr etmek için Türkleri de inkâr ediyorlar! Türk etnik kimliği vardır, Türk halkı vardır. Bunu savunmak da bize düştü...”
BDP eş genel başkanının Türk kimliği konusundaki bu çıkışını o günlerde bu sütunda şöyle yorumlamıştık:
“Tartışmanın bağlamını bilmeyenler için şaşırtıcı olabilir bu sözler ama aslında basit bir arka planı var: ‘Türk adlandırması bir etnik kimliği ifade etmez, birçok etnik grubun tarih içinde kaynaşarak beraberce oluşturdukları milletin adıdır’görüşüne karşı söylüyor bunu BDP’li siyasetçi. Haddizatında Türk adlandırmasının etnik kimliği ifade ettiği görüşü en fazla Kürt ayrılıkçılarının sarıldığı bir iddia. Çünkü ayrılıkçı Kürt hareketinin temsilcileri millî kimliği veya millet varlığını tanımak istemiyorlar. Etnik kimlikleri bütünleştiren bir üst kimliğin varlığını kabul etseler kendi davalarından vazgeçmeleri gerekir zaten!”
***
Demek ki “Türk milletinin etnik kimlikleri de kapsayan bir üst kimlik olduğunu” ifade etmek öncelikle etnik bölücüleri rahatsız etmesi gereken bir tavır. Ama bu son tartışmada öyle olmadı. BDP’nin yapmadığını MHP yaptı. Türklüğün ırk olarak tanımlanmasına karşı çıkmayı Türklüğe hakaret olarak yorumladı.
Oysa MHP’nin öteden beri savunduğu anlayış soy birliğine değil kültür ve inanç birliğine dayanan bir millet anlayışı şeklindeydi. Dolayısıyla partinin bugünkü tutumu bir sapmayı, bir savrulmayı ifade ediyor.
Ancak MHP sözcülerinin “Türk ırkı”tartışmasında gösterdikleri tepkinin sadece ucuz bir siyasi fırsatçılık olarak görülmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu tutumun gerisinde reaksiyoner siyaset alışkanlığının payı var elbette. Ama aynı zamanda milletin tanımı konusunda toplumun neredeyse tamamında gözlenebilen belirsizliğin, kafa karışıklığının milliyetçi siyaset kadrolarının zihinlerinde de vuzuha kavuşmuş olmadığını görmek lazım.
Bunun entelektüel donanım eksikliğinden ziyade esas itibarıyla sosyolojik gelişmişliğimizle ilgili olduğunu düşünmek yanlısıyım ben. Tarım üretiminden sınaî üretim aşamasına daha yeni geçen bir toplumun şehirlileşme sancılarının henüz sona ermediği bir süreçte aşiret bağlarının veya etnik aidiyet hislerinin “millet” kavramının anlaşılması yolunda esaslı bir engel olmaya devam etmesi kaçınılmaz. (Kemalizm’in iflas etmiş olan millet projesinin temellendirdiği eğitim ve kültür politikalarının zihinlerde meydana getirdiği bulanıklığı da unutmamak gerekir.) Dolayısıyla MHP’lilerin “Türk ırkı” tartışmasında bana sorarsanız yanlış tarafta yer almalarının toplumdaki genel kafa karışıklığıyla ilgili böyle bir açıklaması var.
Ne var ki partili olmayan bazı saygın milliyetçi aydınların da bu konuda neredeyse parti sözcüleriyle paralel bir reaksiyon göstermiş olmalarına bakıldığında, işin içinde bir başka problemin daha bulunduğunu düşünmek mümkün: Milli hassasiyet sahibi bazı kesimlerin iktidar kadrolarına yönelik güvensizlik hisleri... Bu da siyasi iktidarın üzerine eğilip çözmeye çalışması gereken mühim bir “iletişim ve algı problemi” olsa gerek.