Bazı BDP’lilerin PKK’lılarla kucaklaşması sonrasında gündeme gelen ‘dokunulmazlıkların kaldırılması’ meselesi, siyasi parti-hukuk sistemi ilişkisini olduğu kadar, parti-örgüt ilişkisini de tekrar gündeme taşıdı. Terör örgütleriyle onların uzantısı şeklindeki siyasi hareketlerin ilişkisi farklı ülkelerde farklı örnekler ortaya koymuştur ama hiçbirindeki ilişki Türkiye’deki gibi olmamıştır.
IRA’yla ilişkili Sinn Fein’le Margaret Thatcher da, John Major da, Tony Blair de görüşmeler yapmış, terör sorununun ve Kuzey İrlanda meselesinin çözümü konusunda partiyi muhatap alan bir politika izlemiştir.
Başka ülkelerde partiler hukuk dışı, illegal yapılar olan örgütlere karşı bir ara mekanizma, çözümün parçası olabilecek meşru bir kanal olarak devreye girebilirken, Türkiye’de ise kendisinin değil örgütün meşruiyetini ve muhataplığını oluşturmaya çalışan siyasi parti çözüme katkı yapan değil, çözümü zorlaştıran bir rol oynamıştır.
***
Süleyman Özeren ve Necati Alkan’ın da ayrı ayrı çalışmalarda vurguladığı gibi Sinn Fein IRA’dan önce kurulmuştur ve örgüt üzerinde daha fazla etkilidir. BDP, PKK’dan sonra kurulmuştur ve örgüt, parti üzerinde etkilidir.
Sinn Fein IRA’nın terör eylemlerine karşı tepki gösterebilmiş, eylemlerin kabul edilemezliğini vurgulamıştır. BDP ise ne terör eylemlerini kınayabilmektedir, ne de terör olaylarının kabul edilemezliğini vurgulayabilmektedir. Adeta ‘terör’ü mazur göstermekte, silahlı yöntemi kaçınılmaz ve vazgeçilmez görmektedir.
BDP PKK’dan bağımsız bir siyasi karar alamamakta, kendi siyasi hedef ve amaçlarını oluşturamamaktadır. BDP’nin belediye başkanı veya milletvekili kadroları dahi Kandil’in onayıyla belirlenmektedir. 12 Eylül referandumunda kararını belirleyemeyen BDP, Öcalan’ın tutumu sonrasında eylem tarzını belirginleştirmiş ve ‘çekimser’ kalmıştır.
Sinn Fein ‘güdümlü bir hareket’ görüntüsü vermemeye çalışmış, aksine örgütü belli kararlara zorlamıştır. Sürekli kapatılan partilerin siyasi çizgisi olarak BDP, kendi geleneğini oluşturamamış, örgütün yan kolu veya şubesi olarak kendisini konumlandırarak ‘etkisiz eleman’ görüntüsüne düşmüştür. BDP’nin kapatılması ve zayıf kalması PKK tarafından makbul bir durum olarak görülmüş, ‘demokratik siyasetin mümkün olmadığı ve tek yolun silahlı mücadele olması gerektiği’ tezini işlemek için bir enstrüman olarak kullanılmıştır. ‘Örgüt için var olma’, ‘örgütün varlığına kendi varlığını armağan etme’ anlayışı, BDP’nin sahici bir siyasi aktöre dönüşmesini engellemiş, acizlikle ve hastalıklarla malul bir siyasi yapı üretmiştir.
PKK hem BDP’nin siyasi alanını daraltmış, hem de bölgedeki siyasi etkinliği budayarak diğer hareketlerin gelişme şansını yok etmiştir. Kürt meselesinin çözümünde rol oynayabilecek partiler, vakıf ve dernekler, cemaatler PKK’nın bu sindirme ve alan daraltma taktiği sonucu cılız kalmış, etkinlik kazanamamıştır. Neticede Kürt meselesinin çözümüne yönelik inisiyatifler engellenerek, PKK’nın varlığına ve menfaatlerine endekslenen bir durum ortaya çıkmış, Kürtler ikinci plana düşerek ‘örgüt’ asli unsur haline getirilmeye çalışılmıştır.
Siyasetin ve çözüm iradesinin kırılması, Sinn Fien’in IRA karşısında konum kazanması ve asli aktör haline gelmesi gibi bir durum üretememiş, BDP zayıf halka konumunda kalmıştır.
***
BDP’nin kendisini değil örgütü muhatap göstermesi, kendi yöntemini değil örgütün yöntemini öne çıkarması, kendi siyasi projelerini değil örgütün amaçlarını takip etmesi ‘siyasetsizlik hali’ni güçlendirmiştir. Çözümün ve siyasetin önünü tıkayan PKK, Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin gelişmesine de, bölgenin kalkınmasına da engel haline gelmiştir. Sinn Fien gibi partiler örgütü kurtarmaya değil, destek aldıkları kitlenin menfaatlerinin gelişimine odaklanmışlar ve siyaset yoluyla önemli kazanımlar sağlamışlardır.
Parti-örgüt ilişkisinin bu sorunlu hali, maalesef Türkiye’de sancılı bir durum üretmekte, topyekun siyaset kurumunun etkinliğine zarar vermektedir.