Yakın geçmişte, üstlenmesi gereken görevden kaçtığı için sorunun çözümüne katkısı olmamıştı BDP’nin; şimdi de görev üstleniyormuş görünerek çözümü zorlaştırmasın?
Soru muhayyel bir ihtimal gözeterek sorulmuyor; yeni sürecin başladığına dair ilk haberlerin alınmasından buyana geçen süre içerisinde BDP’liler tarafından verilen mesajlardan hareketle soruluyor. BDP sürecin dışında kalmaması gerektiğini anladı anlamasına, ancak BDP’li politikacıların söylemi yeni sürecin parametreleriyle tutarlı görünmüyor.
BDP ‘Barış ve Demokrasi Partisi’nin kısaltılmış hali. Öncüsü partiler kapandıktan sonra kuruldu BDP ve herhalde ismi de sürecin gereklerine göre tespit edildi. Yeni dönemin iki temel özelliğini içinde barındırıyor partinin ismi: ‘Barış’ ve ‘demokrasi’... Bu dönemde meydana gelecek gelişmeler ‘barış’ yolunda atılacak adımlarla ve ‘demokrasi’ içerisinde gerçekleşecek...
Peki siz BDP’nin söylem ve tavrından bu iki unsurun odak noktası olduğu sonucunu çıkarabiliyor musunuz?
Tam tersine, müzakerelerin henüz başlamadığını söyleyerek ve dağı adres göstermeye devam ederek süreci yokuşa sürme çabası sergiliyor BDP. Daha önce, devlete, “İmralı ve Kandil ile görüş” diyorlardı, şimdi adresi teke düşürdüler; yoksa tavırları aynen devam ediyor.
Muhatabını da doğru belirlemiş değil BDP, karşısında Ak Parti’nin bulunduğunu sanıyor. Oysa, sorunun çözümü için sorumluluk üstlenecekse, karşısında devletin bulunduğu bilinciyle bunu yaptığında bu bir anlam taşıyacak. Şu sırada üstesinden gelinmeye çalışılan, BDP ile Ak Parti’nin elele vererek çözebileceği türden bir sorun değil çünkü...
İki BDP milletvekilinin İmralı’ya götürülüp Abdullah Öcalan’la görüşmelerinin sağlanması BDP’den beklenenin ne olduğuna işaret ediyor: Devlet kendisinin koyduğu İmralı’yla görüşme engelini kaldırdı; sorunun diğer muhataplarıyla temas ve görüşmek için devlete ihtiyacı yok BDP’nin...
Varmış gibi yapıp dağı adres göstermekle görevini doğru algılamadığını belli ediyor BDP...
Eğer taraflarla doğrudan görüşmeyi tercih etseydi devlet, bunu, araya BDP’yi hiç sokmadan —iki BDP’liyi İmralı’ya taşımadan— memurları aracılığıyla kendisi gerçekleştirirdi. ‘Oslo süreci’nde olduğu gibi...
Yeni dönemin ‘Oslo süreci’nden temel farkı, sorunun taraflarıyla doğrudan devletin görüşmesi yerine, bunu BDP’nin yerine getirmesinin öngörülmesidir. ‘Oslo süreci’nde, İmralı’yla birlikte doğrudan Kandil’in temsilcileriyle de görüşmüştü devletin memurları; yeni süreçte BDP’lilerin İmralı’ya götürülüp Öcalan’la birebir görüşmelerinin sağlanması uygulamaya konulan stratejinin farklılığı sebebiyledir.
Sorunun kaç tarafı varsa hepsiyle görüşerek kendisini devlete muhatap hale getirmenin yolunu bulmalıdır BDP...
Zaman süslü lâflarla kitleler karşısında şov yapma zamanı değil, süreci kısaltacak ve ‘barışı demokrasi içerisinde sağlayacak formüller’ üretme zamanıdır. Kan akmasını durduracak, silâhları susturacak, dağ kadrolarını düze indirecek, toplumsal barışı sağlayacak girişimlere ihtiyaç var ve bunu sağlamak da, devlet adına hareket edenler kadar —hatta onlardan daha fazla— BDP’lilere düşüyor...
Gelişmeleri doğru okuyamadığı için birkaç kez eşiğine gelinen dönüm noktalarında yanlış tarafta yer almıştı BDP; hiç değilse şimdi yanlıştan kaçınarak ‘çözümü’ kolaylaştırmalı.