Biliyorum, bu başlığı gören bazıları kestirmeden ‘yandaşlık’ etiketi yapıştırarak baştan mahkum edecekler. Dolayısıyla bu yazı, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve özgürlüklerin genişlemesine karşı hep defansta olanlar için bir anlam ifade etmeyebilir.
Ama artık bütün dünya biliyor ki, Türk siyasetini yıllardır mahkum olduğu ‘vesayet’ sisteminden kurtaran da, Türkiye’nin barış iklimini zehirleyen inkar ve asimilasyon politikalarını bitiren de Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarıdır.
Eğer bugün, ‘silahların bırakılması’ konusunda bütün Türkiye’yi umutlandıran bir ‘çözüm’ sürecinden söz edebiliyorsak bu da TayyipErdoğan’ın verdiği demokratikleşme mücadelesinin bir sonucudur..
Gelinen noktada, eğer bir samimiyet sorgulaması yapılacaksa, önce AK Parti dışındaki aktörlerin samimiyet testinden geçirilmesi gerekir. Çünkü AK Parti, bugüne kadar gerek Kürt sorununun çözümünde, gerekse terörle mücadelede atılabilecek en cesur adımları atmış ve sivil siyasi iradenin neleri yapabileceğini kanıtlamıştır.
Oysa, bugüne kadar ne Kürt siyasi aktörler ne de parlamentodaki diğer siyasi partiler, sorunun çözümü konusunda bir satırlık bile bir proje ortaya koyabilmiş değillerdir.
Mesela, CHP’nin şu ana kadar Kürt sorunu ve de terörle mücadele konusunda ne dediğini bilen var mı? Yok, çünkü henüz çözüme ilişkin somut bir önerisi yok. Gerçi, CHP sadece terörle mücadelede değil, genel olarak Türkiye’nin temel sorunları konusunda da toplumu ikna edici bir siyaset üretemediği için hiçbir zaman iktidar alternatifi olamadı, bundan sonra da ufukta böyle bir umut görünmüyor.
***
Her ne kadar CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, çözüm sürecine destek vereceğini söylediyse de, bu desteğin söylemin ötesinde somut bir katkıya dönüşmesi mümkün gözükmüyor.
Ayrıca, CHP’nin geleneksel refleksleri de, mevcut siyasi havası da böyle bir desteğe müsait değildir. Nitekim, CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler Meclis’te faşizan tonu yüksek o konuşmasıyla, CHP içinde ne tür ‘ırkçı rüzgarların’ estiğini net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Kısacası, ‘çözüm’ konusunda CHP umutsuz vaka.
Çözüm konusunda tablo bu kadar net ortadayken, bazılarının Tayyip Erdoğan’ın ‘risk’ alarak attığı cesur adımlara hala kuşkuyla bakması, eğer bir ‘kötü’ niyetin ifadesi değilse ne olabilir? Aslında, bu tavırların çok yabancısı değiliz. Zira aynı zihniyetin temsilcileri, Tayyip Erdoğan‘vesayet’ sistemiyle mücadele ederken de, demokrasi hamleleri yaparken de benzer bahanelerle
Erdoğan karşıtlığında saf tutmuşlardı.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, bugün Kandil frekansıyla yazı yazıp, Erdoğan’ın ‘çözüm’ samimiyetini sorgulayanlar, 12 Eylül 2010 referandumunda değişime ve demokratikleşmeye karşı ölümüne mücadele etmişlerdi.
Aynı zihniyet şimdi de, atılan ‘çözüm’ adımlarını küçümseyen, Başbakan Erdoğan’la ilgili ‘niyet sorgulaması’ yapan bir eda ile tam bir Kandil taşeronluğuna soyunmuş durumda.
Mesela, terörle mücadele konusunda yapılan operasyonları eleştiren, “Siyasi Kürtlerin en yaşlısı ve en ılımlısına bile bu operasyonları eleştirdi diye İmralı yasağı getiriliyormuş” şeklinde yazılar yazarak süreci zehirlemeye çalışanlara ne demeli? Fotoğrafın tamamını görmeden, ayrıntılara takılıp kalanlara hatırlatmakta yarar var. Bir başbakan ‘risk’ alarak adım atıyorsa, müsaade edin de bazıları da sesini fazla yükseltmesin.
Bu Kandil sempatizanları, galiba başka bir ülkede yaşıyorlar. Oysa bu ülkede hala şehitler geliyor ve acılar taze. Eğer niyetimiz, gerçekten çözümse, toplumun gönül rızasını yok sayarak bunu gerçekleştiremeyiz.