Bugün, Yoldaşlar, 1 Mayıs!!!
İşçinin, emekçinin bayramı!!!
En geç seneye iktidardayız!
“Devrim!” öğrenin artık bu kavramı!
Evet, ne diyorduk, bugün 1 Mayıs!
Ve öbür 364 gün boyunca
Durmadan hep 1 Mayıs’da aklımız!
Ve en az üç alanlarda bir koyunca!
Sonra nanik yaparken bir kızcağız
Yere serilivermek boylu boyunca...
Bir kız ki elinde Kızılbayrak, ağzında sakız,
Tadından yenmez muz gibi soyunca...
Rahmetli Arkadaşım Cem Karaca hayatda olsaydı şimdi oturur benim sekiz ay 27 gün uğraşarak yazdığım bu sözlerle fıstık gibi bir beste yapardı; kaydedip piyasaya sürer ihyâ olurduk.
Tabii prozodisi, yâni melodinin sözlerle uyumu ve kafiyeleri sâhici kafiye olduğu için “aşırı kalite” gerekçesiyle toplatılıp imhâ edilmesi olasılığı da bulunurdu.
Biliyorsunuz, son yirmi yıldır müzikde kalite; millî zevki, dolayısıyla ahlâkı bozucu nitelikleri yüzünden artık “tehlikeli madde” kapsamına girdi.
Prozodi ille bozuk olacak ki doğru dürüst terennüm edilemesin: “...buuu şafaaaak...
(iki vuruş es) ... laaaardaaaa yüüüüzeee nalsancaaaak...”
Kafiyelerin (!) de behemehâl aslâ kafiye olmaması ve aynı anlama gelen hecelerden oluşması elzem ki herkes sonra o “parole!” yazarının cehâletinden şübhe edemesin:
“Seni seviYORUM! Aşkından ölüYORUM! Baksana, Kız, ağlıYORUM! Sana vedâ ediYORUM!”
Buy’run size dört tâne “Tunç” kafiye!!!
Bunu da meselâ “Kâtibim”in melodisiyle anırırsanız yâhut kişnerseniz olur size “MüdhişAkdeniz atmosferli bir yeni hit! Duygusallığın zirvesi!”
Ayça iddialı konuşdu:
“Bacaklarıma ve kalçalarıma bu kadar güvenmesem ben bu parçayı söylemeye cesâret edemezdim!”
Menejeri Erdal:
“Ayça 1 Mayıs akşamı Taksim’de emekçiler için söylerken istiriptiz de yapacak!”
Bunun üzerine sosyalist “Yepyeni Sol” Gazetesi (tirajı 417 nüsha):
“Ayça istiripsiz sapsız bir burcuvazi hânendesidir!”
Buna karşılık Tanju “FM Forward” Kanalı’ndan:
“İşte sorumsuz bir yayıncılık örneği! Peki, eğer Ayça sapsızca en az iki gündür onun yeni aşkı olan ben necilik oluyorum?”
Doç. Dr. Aynur Çetin:
“Adorno’ya göre Ayça bir sebeb değil bir sonuçdur. Onun için asıl Ayça’yı doğuran sebebler üzerinde konuşmalıyız.”
DYM (Devrimci Yıldırım Müfrezesi) Vurkaç Mangası Önderi Nazmi:
“Ayça’yı doğuran annesi Hüsniye Hanım’dır. Kendi hâlinde bir ev kadını. Onu konuşacağız da ne olacak?”
Telsiz mükâlemeleri:
“Şefim, bunların niyeti bozuk. Taksim’e girmeye kararlı gözüküyorlar. - İkinci Kosova Lejyonu Çatalca Hattı’nı tutsun! Taksim nâmûs-u askeriyemizdir! Ancak cesedlerimizi çiğneyerek girebilirler! - Komutanım, Sıraselviler/Gümüşsuyu kesimini taarruz çıkış hattı olarak kullanacağa benzerler, yığınak yapıyorlar! - 28. Tümen ne güne duruyor? Gün gayret ve şehâdet günüdür!”
Bence devletimizin bu kararlı tutumunu alkışlamak gerekir. Çünki şu sıra zâten muhârebe alanı görüntüsündeki Taksim Meydanı’na toplanmak isteyen “ilerici” yurddaşlarımızı serbest bıraksalar ve onlar da o mezbelelikde mahv ü perîşân olsalardı doğru bir iş yapmış olurlardı. Gösteri heveslileri kan ter ve toz toprak içinde oralarda düşe kalka biraz dolanıp dağılsalardı o vakit tabii günâha girilmiş olunurdu. Zîrâ maksad ortalığı yatıştırıp hır çıkarmak isteyenleri boşa düşürmek değil, tam tersine, niyeti bozuk olmayanları bile çileden çıkarıp birer öfkeli militana dönüştürmek olunca elbet en melek huyluları dahî ifrite döndürme konusunda artık uzmanlaşmış bulunan güven(siz)lik güçlerimiz yeni bir “başarılı” operasyona daha damga vurmak üzere “cenge”yollanacaklardı.
Eğer “devlet aklı” denilen ismi var cismi muallak o nesne, artık her nasıl bir şey ise, gerçekden işe yarar bir “enstrüman” olsaydı meselâ şu PKK belâsı hiç 29 sene uzar mıydı?
Neyse...
Muharririniz bu satırları 24 saat önceden “ezbere” yazdı.
Tabii daha önceki ve 40/45 yıllık eski tecrübelerine dayanarak...
İnşallah yanılıyordur da mahcûb olur!