Bayram sohbet konusu diye medya ve Cemaat’i iki gün üst üste işledikten sonra, üçüncü gün için konu bir İngiliz profesörden geldi. Takipçilerine gönderdiği mesajda “Dünyadaki tüm Müslümanların aldığı Nobel ödülü sayısı Cambridge Üniversitesi’nin bir bölümünden çıkan Nobelli sayısından az” demiş adam...
Doğru söylemiş...
Konunun Mısır’da darbecilere destek çıkmakta beis görmeyen ‘barış ödüllü’ElBaradei üzerinden Nobel ödül komitesine serzenişte bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dikkat çektiği yönle bir ilgisi var muhakkak... ABD tarihinin en kanlı operasyonlarına izin veren Barack Obama da Nobel’den ‘barış ödülü’ sahibi...
Ancak barış ödülü jürisinin savunulamaz tarafgirliği, bilim alanındaki zavallı durumumuzu mâzur göstermez... Gerçekten de İslâm Dünyası, müspet bilimlerde ödüllerin verilmeye başlandığı 1901 yılından buyana, Nobel ödülleri verilen fizik, kimya, fizyoloji veya tıp ile edebiyat alanlarında parlak başarılar gösteremiyor. 1968’de ödül verilmeye başlanan iktisat alanında da övünülecek durumda değil İslâm Dünyası...
Sorun acaba bu dünyanın adını da verdiği ‘din’de veya din ile ilişkisinde mi?
Bizde de taraftarı bol bir görüşün sahiplerinin bu soruya verdikleri klasik cevap belli: “Evet, İslâm dini terakkiye (ilerlemeye) engeldir...”
Oysa, konuyu dillendiren profesör bile, ilk mesajında, Ortaçağ’da Müslüman bilimadamlarının hârika işler başardığını itiraf etmiş... Bilim tarihçilerinin görüşü, Batı için ‘karanlık’ olan Ortaçağ’ın İslâm Dünyası için ‘aydınlık bir dönem’ olduğudur.
Müslüman bilimadamları, Ortaçağ’da, hemen her alanda ‘öncü’ sayılacakları keşif ve icatlarla meşgul olur, teorik bilimlerde geçerliliğini bugün de sürdüren kuralları formüle ederken, aydınlar da hiçbir engel tanımadan fikir tartışmalarıyla meşguldüler.
Hıristiyan Dünyası’nın, ‘Rönesans’ diye anılan uyanışının temelinde yatan ‘reformcu’ çizgiye gelişi bile, İslâm âlimleri ile fikir adamlarının çabaları sayesindedir. ‘Rönesans’ için hareket noktası teşkil eden ‘eski Yunan’ eserlerini yok olmaktan kurtaran da, ‘reform’ adıyla gündeme gelen yenilikçi görüşleri aşılayan da, onlardır çünkü...
Dini ilimlerde de ‘tekçi’ görüş hiçbir zaman söz konusu değildi; değişik görüşler etrafında oluşan mezheplerin sayısı bir ara binleri bulmuştu; İslâm’la ilgili farklı kavrayışlar ve uygulamalar bugün bile yok mudur?
Eğer ‘din’ bugünü anlamakta tek belirleyici olsaydı, geçmişe bakılarak söylenebilecek olan, genel kabulün tam tersidir: “İslâm ilerlemeye engel değildir”...
İyi de İslâm Dünyası’nın bilim alanındaki bugünkü hiç de iç açıcı olmayan durumunu nasıl yorumlayacağız?
Neden Ortaçağ’ı ‘aydınlık’ kılan bilim ve fikir atmosferi yakın tarihlerde zehirlenmiş ve ‘öncüler’ yetiştiren bir büyük coğrafya Batı karşısında yaya kalmıştır?
En az 200 yıldır bu sorunun cevabının arandığı bir ülkede yaşıyoruz.
‘Ateist’ İngiliz profesör mesajı sonrasında her yönden büyük tepkiler almış; eğer tepki verenler bizim coğrafyadan iseler adamın dillendirdiği sorun üzerine kafa yormamışlar demektir...
Hiç değilse bayramın şu son günü konuyu sohbetleriniz içine alın derim...