Bayram sonrasından başlayarak 2015’e uzanan zaman dilimi için herkesin bir senaryosu var. Ekonominin sihirli küresi, bizi zor bir sürecin beklediğini ama Türkiye’nin avantajlarının önemli olduğunu ve bunları kullanması halinde bu süreçten kârlı çıkacağını söylüyor.
Mayıs ayında başlayan ve Mısır’da darbeyle adeta ‘taçlandırılan’ olaylar zinciri, birbirinden kopuk, kendiliğinden yanan ateşler değildi. Yarını yorumlayabilmek için ilk önce bu tespiti yapmak gerek... Amerikan Merkez Bankası (Fed) Başkanı Bernanke’nin 22 Mayıs’ta yaptığı ve gelişmekte olan ülkelerden ciddi sermaye çıkışına neden olan, krizi doğuya kaydırma çabası olan konuşma ile, Brezilya ve Türkiye’deki sokak gösterileri ve Mısır darbesi tek bir zincirin halkaları olarak önümüze geldi. Bu köşede, Fed içindeki mücadeleyi, Amerika’dan başlayan sektörler arası kavgayı, bunun bize yansımalarını ve karşılıklı siyasi pozisyonları yazdım. O halde, Türkiye’deki saflaşma, Türkiye içindeki siyasi kutuplaşmayı anlattığı kadar, dünyada şu andaki ekonomik ve siyasi mücadelenin de bir sonucu...
Anlatım kolaylığı sağlamak için üç ana başlıkta ‘durumu’ ele alalım... Bu başlıklar ekonomik olanı içerdiği gibi, ekonomik olanın siyasi sonuçlarını da içersin... Şöyle birinci başlığımız; dünya bağlamı, ikinci başlığımız bölge bağlamı, ki bu bölge, Avrupa’dan Çin’e kadar olan büyük hinderland... Üçüncü başlığımız ise tabii Türkiye... Başlayalım...
Dünya
Krizin geldiği aşama, tam anlamıyla bir ‘pat’ durumu hali... Örneğin eski ulus-devletlerin hiyerarşik egemenliğindeki paradigma geçerli olsaydı bu pat durumunun çözümü mutlaka topyekun bir savaştı. Şimdi böyle bir savaşı göze alacak baskın bir egemenlik olmadığı gibi, bu savaştan en çok bu savaşı başlatanlar, yani gelişmiş batı, zararlı çıkar. 11 Eylül 2001; çok önemli ve erken bir yaşanmışlıktır bu konuda. O halde, savaş başka bir biçimde ve daha uzun süreli olarak karşımıza gelecek . Bu savaşın üç büyük cephesi var. a) Siber güvenlik cephesi b) Finansal operasyon cephesi c) Toplumsal kalkışma, iç çatışma cephesi... Şimdi sınırların yeniden çizilmesi, iktidarların el değiştirmesi ve eski egemenlerle yeni egemen olmaya çalışanların kapışması tüm dünyada bu üç cephede başladı. Ancak tabii ki bu sefer yalnız filler tepişirken çimenler eziliyor durumu olmayacak. Buradan mazlumların sesi de yükselecek. Bu anlamda dünyadaki bu yeni dönem, çok farklı dinamiklerin devreye gireceği bir dönem olacak. Şunu hemen söyleyelim ki, şu an Türkiye, dünyada başlayan bu üç cepheli savaşın tam ortasında... Finansal operasyonlar sürüyor ve sürecek. Türkiye, ekonomide özellikle enerji, beşeri sermaye gibi giderek güçlenen alanlarda daha etkin olmalı...
Siber güvenlik ile ilgili çok hızlı önlemler alması gerekiyor Türkiye’nin... Dünyada siber güvenlik konusunda ABD, İsrail, Britanya gibi ülkelerin ve batının bugün önde olması hem önemlidir hem de önemli değildir. Çünkü teknoloji artık kasada tutulacak eşiği geçmiştir.
Ağ toplumu ve hiyerarşisi olmayan -kendiliğinden- örgütlenmeler, bugün temsili demokrasiyi aşan, seçim ‘demokrasisine’ sığmayan yeni bir dönemi başlatmıştır. Artık herşeyin merkezi iktidara yıkıldığı, merkezi yönetimler devri bitiyor. Yerel, katılımcı demokrasiler dönemi başlıyor; bunun farkına varalım.
Bölge
Burada bölge deyince Avrupa’dan yola çıkalım ve Ortaasya’yı geçerek Pekin’e uzanalım. Yani Berlin-Pekin hattıdır bu... Kolay değildir çünkü, Avrupa dahil burada sınırlar yeniden çiziliyor. Enerji hatları ve enerji oyunu tümden değişiyor... AB, bu haliyle devam etmeyecek. Türkiye’de bu AB’ye üye olmayacak zaten. Bu defter kapandı. Ama Türkiye-Avrupa entegrasyonu bir başka biçimiyle devam edecek. Zaten bu tarihi bir devamdır. Balkanlar coğrafyası ve Orta Avrupa enerji hatlarıyla, beşeri sermayenin mobilizasyonu ve sermayenin Türkiye’den Avrupa’ya ihracıyla önümüzdeki günlerde daha fazla entegre olacak. Bunun önünde artık hiçbir güç duramaz. Almanya sanıldığı kadar önemli değildir. Türkiye ısrarla ve üzerine giderek AB bütünleşme sürecini sürdürmelidir. Burada Türkiye, enerji güvenliği ve yeni boru hatlarının inşasında etkin olma politikasını daha da öne çıkarmalıdır.
Ortadoğu’da Başbakan Erdoğan’ın etkisi çok büyük. Bunu onun karşısında olanlar bile inkar edemiyor. Bu etkinlik, Kürt barışı ile daha da artacaktır. Ve bu Türkiye için büyük avantajdır. Türkiye, büyük Kürt barışını öne çıkarmalıdır. Bu, yalnız K.Irak’ta değil, Suriye ve İran kürtleriyle de barıştır. Bütün bu coğrafyanın ‘eski’ olandan kurtulması Türkiye’ye bakıyor. Bunu unutmayalım. Hazar ve K.Irak enerji kaynakları da, bu anlamda, önemli...
Türkiye...
Hükümet, şimdilerde farkına varmaya başladığmız, çok önemli düzenlemeleri 2013 başında yaptı aslında... Örneğin, 2013 yılının mart ayında, enerji piyasası ile çok önemli düzenlemeler kanunlaştırıldı. Ayrıca petrol yasası da bu süreçte yürürlüğe girdi. Bu düzenlemeler, yağmacı devletçi-tekelci ekonomiden kamu çıkarı ekonomisine geçişin ilk adımlarıydı. 2013 yılının ilk aylarında torba yasalarla ve ayrı olarak kanunlaşan bu çok önemli düzenlemeler, Türkiye’de özellikle enerji alanında tekelci sermayenin ve ona bağlı olarak yedeklenen yağmacı-devletçi yapıların hiç işine gelmedi. Buna Kürt barışını ve enerji hamlelerini ekleyin... Ve bu adımlar, finans oligarşisine dönük, yeni düzenlemelerle birleşince, Türkiye’deki tekelci sermaye çevreleri ve onların medyası sokak kalkışmaları ile hükümet düşürme peşine düştü. Burada hükümet geri adım atarsa bu çevreler, küresel neocon çeteleriyle birlikte, Türkiye’yi 12 Eylül öncesi dönemlere götürürler... Söylediğimiz gibi savaş üç alanda sürecek... Bayram sonrası stratejileri tamamen budur...