Geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda başlatılan emeklilere ikramiye dağıtımı Kurban Bayramı’nda da devam edecek. Ekonomik savaşın en şiddetli günlerine tevafuk eden ikramiye dağıtımı, emeklilere verilecek 1000 TL’nin ötesinde bir anlam kazanıyor. Savaşın ortasında mühim bir psikolojik hamle.
Ekonomik saldırıyla birlikte tabiî olarak hemen tasarruf tedbirleri konuşulmaya başlandı. Ben de Pazartesi günkü yazımda (http://www.star.com.tr/yazar/fedakarlik-devletten-baslamali-yazi-1374526/), cemiyetteki güven duygusunun kaybolmaması için ilk başta devletin tasarrufa başlaması gerektiğini yazmıştım. Yalnız hâdisenin tek bir veçhesi yok. Yani, tasarruf edelim derken tam da düşmanın istediği gibi piyasaları kitleyebiliriz.
Bayram ikramiyelerinin dağıtılacağına yönelik haberlerin çıkmasıyla gündeme emeklilerin ikramiyeleri iade etmeleri getirildi. Devletin yanında olmak adına güzel bir tavır olarak gözüken ikramiye iadesi istemeden de olsa düşmanın cephaneliğine mühimmat taşımaktır!
Yukarıda da yazdığım üzere devletin emeklilere tam da ocağın kızıştığı bir demde bayram ikramiyesi dağıtması büyük bir psikolojik hamledir. Bu noktada ikramiyeyi alan emeklilerimizin parayı devlete iade etmek yerine son kuruşuna kadar harcamalarıdırlar. Ne devlete iade ne de yastık altına koyma, nasıl harcayacaklarını söylemek haddim değil ama nasıl olursa olsun harcamaları gerekiyor. Devletin psikolojik hamlesini boşa çıkarmamak, düşmana karşı koyacağım derken düşmanın ekmeğine yağ sürmemek adına bu yapılmalı. Emeklilerimiz, devletin verdiği ikramiye üzerindeki tasarrufunu bu yönde kullanmalı.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu “İktisat ve Ahlâk” adlı eserinde “Tasarruf Paradoksu” olarak bahsettiği bir husus vardır. Mirzabeyoğlu, tasarruf bahsinde aşırıya kaçıldığında memlekette fakirleşme olacağından ifâde eder: “Tek tek fertler için bir fazilet olduğu muhakkak olan tutumluluk, bütün bir millet bahis konusu olduğunda bu vasfını daima muhafaza edememektedir; çünkü tek başına bir fert, meselâ herhangi bir mesafeyi vasıtasız giderek ve mutfak masrafını kısarak, başkası aleyhine olmak şartıyla servetini arttırabilir. Fakat herkes aynı şekilde hareket ettiği takdirde, bir kimsenin masrafı başkalarının geliri olduğu için, umumî gelir seviyesi, yani “toplam talep” düşecek ve neticede memleket fakirleşmiş olacaktır. Misâlimizdeki adam, diyelim ki terzi, bu sefer herkes kendisi gibi hareket ettiği ve elbise masraflarını kıstığı için, bütün tutumluluğuna rağmen fakir düşecektir.”
Salih Mirzabeyoğlu’nun dikkat çektiği hususu günümüz şartlarında düşünürsek, devletin emeklilere dağıtacağı, toplamda 10 milyar 417 milyon 886 bin 693 TL’nin devlete iadesi veyahut yastık altında saklanması mı evlâdır yoksa harcanması yoluyla toplumdaki her kesimin cebine girmesi mi?..
“Fert olarak nasıl tasarruf yapacağız” sorusuna gelince…
“İnsan kendi kendinin doktorudur” sözünden mülhem hepimiz kendi kendimizin iktisatçısı olmalıyız. Yapacağımız nefs muhasebesiyle nelerde tasarruf yapmalıyız nelerde yapmamalıyız çizelgesini rahatlıkla çıkartabiliriz. İş, nefs muhasebesi yapabilmekte. Burada da mevzu Mirzabeyoğlu’nun, “Tasarruf ahlâkî bir zevk hâline geldiği zamandır ki, bunun dışyüz verimleri toplanır ve buna nisbetle hesap yapılır” dediği noktaya geliyor.
İktisat, ahlâk, tasarruf…
Ekonomik savaş ne güzel mevzular konuşmamıza vesile olur yâhu!